31 Mayıs 2008 Cumartesi

dereyi görmeden paçaları sıvama derler ya ben şimdi dereyi görünce de sıvamamak gerektiğini düşünüyorum. hatta bunda ısrar ediyorum. bu aynı doğmamış çocuğa don biçilmemesi gibi bir şeyde karşılık buluyor içimde. dereye girmek icab ediyorsa bırak zaten, paçaların da ıslansın. paçaların sıvalı sıvalı dere kenarlarında dolaşmaktan, dolaşmaktan, dolaşmaktan, düğüm olmaktan ve hiç dereye girememekten iyidir. yeğdir. evladır.

2 yorum:

ayse dedi ki...

evet haklısın. bunu okuyunca kendimi, paçaları sıvamadan derelere girdiğimiz bir gezintide hayal ederken buldum ikimizi.

vedide yalınayak dedi ki...

ben senin kelimeleri kullanmanı severim. hiç bu kadar örtülü söylememiştin, kendinin kapsadığını ikimizi. aynı fikirdeyim. benim de aklıma bir fotoğraf geliyor. karasu'da sahilde, o nehrin denize döküldüğü yerde, sakaya'nın, bir fotoğrafımı çekmiştin. üzerimden hiç çıkarmadığım mavi pantolonumla. hani atalar'dan almıştık. altına da o sende kırmızısı olan mutluluğumu ayaklarımda sabit tutan sarı ayakkabıları. yoktu çünkü hiç kıyafetim :) neyse fotoğrafta bir kütük vardı. kalın bir ağaç kütüğü. denizden gelmiş kıyıya vurmuştu. öyle olurmuş, fatih abi söyledi. 100 yıl da geçse deniz kendine dönüştüremediği şeyi dışarı atarmış. o da dışarı atılmıştı. yüz yıl geçmiş miydi bilmiyorum. ama denizin onu hırpaladığı kesin. işte orda o kütük, sen bi de ben sahilde dururken sen benim paçalarım sıvalı fotoğrafımı çekmiştin. sonra da gazetedeki erkeklerden sakınmıştın beni. ne de güzel sakınırsın. kimse görmesin diye saklamıştın diayı. o fotoğraf geldi aklıma. iyi ki de geldi. farid ferjad çalıyor yine hem de. saat dersen gecenin ikisi. yine.