29 Kasım 2010 Pazartesi

bu akşam bütün meeyhaaneleeriiiniiii..

benimkisi ceset. içerisinde de bir şey yok. benimkisi iyiden iyiye ayyaşlık artık. the trick to avoid hangover is: never stop drinking prensibi icabınca aralıksız içiyorum. hayır alkol değil. biliyorsunuz şart değildir.

eskiden -çoğunlukla bencilce sebeplerden- kendimi iyi bir insan yapmak isterdim. şimdi bi isteğim yok. bedenimin istekleri oluyor arada bir. onları karşılıyoruz işte mümkün olduğunca. üzülmüyorum, pişman olmuyorum, korkmuyorum, ummuyorum. bunların olmasına fırsat vermiyorum. kötü birisiyim ben. uzun yıllar kendimden hoşlanmadım. olabileceğim kadar süper harika bir insan olmadığım için kendime kızdım. kimse beni sevmiyor'a içerledim. kendi çapımda depresyonlarım oldu. şimdi bunlar çok geride kaldı bebeğim. şimdi benden geriye hayvan kaldı.

halbuki yazıktır ömre. bilmediğimden mi? ah bilmediğimden mi?? koy bi bardak daha ahahaha

ama: fatma seni seviyorum.

iiiistaaaaaanbuuuuuluuuuuuun......

22 Kasım 2010 Pazartesi

çalıntı

Soyut Matematik

1. Ben o’na kadar sayabiliyorum.
2. 1 + 1 > 1 Λ <2

orhan düz

alıntı

"Hz. Hatice'nin ilk Müslüman olduğu, Hz. Sümeyye'nin ilk İslam şehidi olduğu bir toplum içerisinde kadını ikinci sıraya oturtmak hakkına hiçbir manyak sahip değildir."

Onk. Dr. Halûk Nurbaki
Nurdan Anneler - Damla Yayınevi
Sayfa: 84

13 Kasım 2010 Cumartesi

dertleşme

bayram geliyor. bayram gelirken ondan önce de arefe geliyor. arefe içinse özel hazırlık yapmam gerekiyor.

fıtr bayramında olduğu gibi içim sevinçle dolu değil. biraz endişeliyim açıkçası. boyumu ölçüp ölçüsünü bana vereceklermiş ben de alacakmış gibi. bir endişe.

hazırlanmak için iki günüm kaldı ve saat hiç utanmadan 05:54'ü gösteriyor.

12 Kasım 2010 Cuma

hatun dayanışması

bunu yazacaktım. unutmuşum. beş altı ay önce havaalanındayız. uçak zangır zungur sarsılsığı için rotarlı iniş yapmışız. saat bire geliyor. arabası olanlar olmayanlara el atıp bir zahmet evlerine bırakıyor. öyle bir sahiplenme olayı yani. lakin bizi kimse sahiplenmedi. neden? Ankara'nın -otuz yıl yaşasanız bile- asla uğrama gereği duyulmayan bir semtinde oturuyoruz da ondan. kimsenin evi semtimize yakın değil. sonunda bir hatun, ben bırakırım dedi. nasılsa bize yakın oturuyormuş. aldık valizimizi kızın yanına sokulduk. ama araba yok ortada. meğer onu erkek kardeşi almaya gelecekmiş. herkes gitti biz bu yeniyetmeyi beklemeye başladık. soğukta ısınmak ,için sağa sola dönerek tuhaf hareketler yaparken bir kız bir demet papatyayla koşarak yanımıza geldi. bizim hatun kişi onu görünce liseliler gibi çığlıklar atmaya başladı. Allahım bir sarıldılar bir sarıldılar. Tüm taksi şöförleri, güvenlik görevlileri, yolcular, dış hatların önüne doluştu. kızlardan "vaaa, uuuu, inanmıyorum, özledimmm, manyakkkk" gibi sesler çıkarken biz bayağı figüran gibi kaldık ortada. etrafa toplanan kalabalık bu görüntünün açıklamasıını bize gözleriyle soruyordu: Ne iş? Biz de baston yutmuş gibi yanlarında dikilip aptal aptal gülümsemelerle onlara bakıyorduk. bu aptallığımızdan şöyle bir sonuç çıkıyordu: valla biz de bilmiyoruz. sonra önümüzde süper lüks bir araba durdu. içinde başka bir hatun daha. gene bağırış çığırış. anladığımız kadarıyla yeniyetme erkek kardeşe çekil aradan biz kankamızı alırız demişler. meğer bu üçlü seyahatlere falan da birlikte çıkıyorlarmış. bu sefer ayrıldıklarından çok özlemişler arkadaşlarını. biri son iki gece uyuyamamış. diğeri papattya yerine gül alacakmış ama milllet yalnış anlar diye vazgeçmiş. şimdi sabaha kadar beraber olabileceklermiş. Hatunları görmek lazımdı. bizi bagaja koydukları valizlerden zannediyorlardı. sanki duymuyormuşuz, görmüyorumuşuz gibi,şoförümüz gece bir diye o süper arabayla şehir içinde 160 basıyordu. ... neyse uzun zamandır böyle bir şey görmemiştim.

11 Kasım 2010 Perşembe

her yer aydınlık!

10 Kasım 2010 Çarşamba

şiir

oğlumun 29 Ekim, 10 kasım, eğitim öğretim haftası, mutat anıtkabir gezileri için habire şiir aramaktan fenalık geldi. Zira delikanlı netten kendi buluyor ama bir türlü beğenmiyor ( bunda da o kadar haklı ki) En sonunda bu birbirlerine benzeyen kötü şiirlerin içinde en kısasını seçmekte karar birliğine vardık. Ama en kısası diye bir şey yok gibi. Lafı uzatmakta milletimin üzerine yoktur zaten. çözümü şöyle bulduk. Artık şiirleri ben yazıyorum. sekiz mısra iki dörtlük. yalın şıkırdaklı

jet lag ama slow olanından

06:08

galiba amerika saatine ayak uydurdum. daha uykum gelmedi.

hiç uyumasam, diyorum her sabaha karşı böyle. ama dizlerim ağrıyor. uzanıp yatmak istiyor vücudum. e yatınca da uyuyorum haliyle. uyanıyorum sonra, 3-4 saat kadar ileri bir vakitte. uykumu da almış oluyorum. ama diyorum ki, daha çok az uyumuşsun, biraz daha uyu istersen. isterim! diye cevaplıyorum kendimi, kendimi uykunun yumuşak kollarına bırakıyorum. ve en erken 3-4 saat sonra uyanıyorum tekrar. hayat böyle gidiyor.

ben bunları buraya yazdım ya, değişir artık. zaten onun için yazdım.

ama bunu da buraya yazdığım için artık değişmeyebilir. zaten nötrlemek için yazdım.

hepsini birden sadece canım istediği için yazdım.

tam on saattir kimseyle konuşmuyorum. o sebepten.

4 Kasım 2010 Perşembe

şiştim ama patlamadım

gecenin bir yarısı avuç içlerimde dayanılmaz bir kaşıntı hissederek uyandım. deliler gibi bir sağ elimi bir sol elimi kaşırken (aynı anda ikisi birden yapılmıyor) bir baktım ki ayaklarım da kaşınmaya başlamış. derken kulaklarım, sonra dizlerim.. bir kaç dakika sonra yüzüm, dudaklarım hatta dilim şişmeye başladı. kalp atışlarım da fena halde sıklaşınca endişelenmenin zamanı gelmiş olabilir diye düşündük (osmanla beraber, onu da kaldırdım çünkü beeey bey kalk bana bir haller oluyor amanıın nidalarıyla). çocukları karga tulumba arabaya atıp acile koştuk. bana bir oda verdiler, soyup önlük giydirdiler. bütün vücudum kıpkırmızı olmuş ve şişmişti. miğdem bulanıp başım dönüyordu. sonra bir adam gelip damar yolumu açtı, kan almaya başladı. ben o esnada bayılmışım. ayılmam çok acayip oldu. bir başka alemdeydim, rüya olabilir ama neydi bilemiyorum, gözlerimi açınca dört beş tane telaşlı suratla burun buruna geldim. birisi orama burama bişeyler yapıştırıyor, beriki tansiyon aleti takıyor, bir koşuşturma ortamı. neredeyim kim lan bunlar demin neredeydim filan diye düşünüyorum ama konuşamıyorum da. sonra yavaş yavaş açıldım. serum takmışlar. alerjik reaksiyonmuş. ama neye alerji? kimsenin bir fikri yok. semptomu tedavi ettik geçmiş olsun gene olursa gene bekleriz dediler. teşekkür ettik. biraz da kraker meyva suyu filan verdiler.
şimdi de biraz kırıklık var. film seyrediyorum. el secreto de sus ojos. 10 dk blog arası. devam.