28 Mart 2009 Cumartesi

ispirikçi

yoruldum.
uyumak, uyumak, uyumak istiyorum.
ne ebe olmak, ne de sobelenmek istiyorum.
ne soru sormak, ne de cevap vermek istiyorum.
bir karnıbahar gibi haşlanmak, üzerime limon sıkılmak istiyorum da, sıkılmak istemiyorum.
istemek istemiyorum, istememek istiyorum.
yine de istiyorum, hep istiyorum.

26 Mart 2009 Perşembe

3.84 GB

kotaya sıkışınca internet cidden sıkıcılaşabiliyor. hem de ay sonuna daha 5 gün var. mutfak işleriyle filan vakit geçireyim bari. kitap da okunablüp :)

24 Mart 2009 Salı

..aşktan, yaşamaktan..

ne zamandır uğraştığım halde ancak bu sabah dinlememin nasip edildiği sohbetten şayan-ı istima' şu cümleleri dün yazdığım şikayetvari yazıma cevaben alıyorum, buraya yazıyorum:

"Şikayet ayrılığın neticesidir ya da şikayet etmekle ayrılırız."

"...şikayet olmasa biz bu dünyaya nasıl kapılırız bir düşünsenize yahu! yani çocuğumuz bizi hiç incitmese, işimiz hiç bozulmasa, eşimiz hiç nankörlük yapmasa -nankörlük yaptığı için söylemiyoruz, senaryo yazıyoruz- bazı sıkıntılarımız olmasa, vücudumuza ağrı isabet etmese ayrılmayız oradan efendim, ayrılmayız! halbuki bu bir zulüm olur, haşa Allah Teala'nın bizi aldatması gibi olur..."

"...bazıları da Hz. İbrahim Halilullah olmadan veya Hz. Ebubekir Sıddık olmadan ateşe talip olurlar. Aman efendim hiç şikayet yok, şükür Yarabbi şükür Yarabbi, kanser oldum şükür, çocuğum kayboldu şükür denmez. herkesin bünyesine göre bir dua etmesi lazım..."

"...biraz dinlemek lazım ve hiç duymamak lazım. yevm-i mahşerde bile sorulsa bu kulunun ben senden şikayet ettiğini duymadım diye dinlemek lazım. bakın o da o zaman geniş bir denize sesleniyormuş gibi, böyle efendim boşluğa bağırıyormuş gibi bir şey hisseder yanındaki bulunan insan olduğunda. atar oraya, hiç şikayet ettiğini de düşünmez, hem de rahatlamış olur..."

bunun üzerine laz, "bu da bana ders olsun" demiş :)
o "boşluğa bağırma" şeklinde rahatlamaya ihtiyacım olduğunda yazıyorum aslında buraya. yanımdaki bulunan insan olduğu için... teşekkür ederim. sen de biraz dinle ve hiç duyma lütfen. üzüntü verdiğim için özür dilerim sevgilim.

23 Mart 2009 Pazartesi

mızmız

bedenimin sağlıksız olduğunu hissediyorum. yaptığım işler öncekine göre iki üç kat ağır geliyor. sırtıma iri bir hayvan leşi yüklenmiş gibi hareket etmekte güçlük çekiyorum. baş ağrılarıma burun kanaması eşlik ediyor bir süredir. sersemlik bütün hayatımı kapladı. belki beynimde tümör vardır. vasiyetimi düşündüm. iki şey var. gerisini pek umursamıyorum. herşey olacağına varır.

belki de bende pimpirik hastalığı vardır, kuvvetle muhtemel :) gene de beynimi bir inceleteyim. içim rahat etsin.

22 Mart 2009 Pazar

başıma vuran münir nurettinler, yahya kemaller..

ver sâki, tazelendir derdim
bu gece, ah bu gece

bir tek daha ver, sorma gelen
kim bu gece ah bu gece

bir tek daha ver sorma gelen
kim bu gece, kim bu gece

çok, pek çok uzak, gitmediğim görmediğim o güzel
bir yerden hasretinle geldin bu gece, ah bu gece

bu bezm-i ehl-i keder sürsün inşirâha kadar
piyâle ortada devr eylesin sabaha kadar

şerîatın ne mübarek nizamdır ey can
haram olan meyi tecviz eder mubaha kadar

bir tek daha ver sorma gelen
kim bu gece ah bu gece
-------------------

güfte: yahya kemal
beste: münir nurettin

17 Mart 2009 Salı

çayı haysiyetiyle içmek

haysiyetimi kaybettim şekerim. döne döne inen bir ağaç tohumu gibi, indi gitti. nerden bulsun toprağı, betona falan geldi heralde. şimdi tozlar içinde ordan oraya sürükleniyorsa ne ala, belki körolmayasıca çöpçülerden birinin bidondan bozma küreğinin içindedir.

günlerin birbirini kovalayıp aynı aynı devam ettiği rezil zamanlar şimdi bir hoş hatıra gibi kaldılar. bundan daha kötüsü var mıdır diye düşünecek halim yok bu raddede. düşüne düşüne başıma açtığım işler boyumu geçti.

bir tek rüyama tutunuyorum. öyle ki, o bana görünmedi mi, göründü. titreyerek kalkmadım mı, kalktım. o en talihli telefon konuşmasında anlatmadım mı, anlattım. aklımın çok ötesinde müjdeler almadım mı, aldım.

bir şey olacak. o tabir yerini bulacak.

ama nasıl, bilmiyorum hiç.

"bütün dünya buna inansa, bir inansa, hayat bayram olsa"

16 Mart 2009 Pazartesi

doktor sana ne dedi üç yumurta ye dedi yedin mi yemedim ah kalbim vah kalbim ölüyorum doktorcum

2 Mart 2009 Pazartesi

kendi suçum

fena halde iştahım açıldı. ne bulursam yiyorum. fizik tedavici kıza sordum, "tedaviyle ilgisi yok; o sizin kendi suçunuz" dedi. eh uzman kişinin sözünün üstüne söz söylenmez :)

fizik tedavimle meşgul olan kıza yedi defa araba çarpmış sokakta oynarken çocukluğunda. birinde de üzerinden kamyon geçmiş. şimdi sapasağlam. hem de oldukça sevimli bir insan.

osman her gün öğlen iş yerinden çıkıp kliniğe kendi tedavisi için gidiyor. akşam eve girer girmez üzerini değiştirip yemek filan yemeden bu sefer beni götürüyor aynı kliniğe. ben tedavideyken de bekleme salonunda çocuklarla ilgileniyor. çok müşfik bir koca olduğu için teşekkür ederim ona ben. ama artık oflayıp puflamaya başladı. geçen hafta da ihsan 6. hastalık atlattı. sonra zehra grip oldu.

ıslak kek'in (nam-ı diğer brownie) içine bitter çikolata katınca fevkalade bir lezzet yakaladım. margarin sıcakken içerisine atıyoruz, eridikten sonra keke katıyoruz. şu anda da arpa şehriyelerin, içerisine bir parça domates salçası karıştırılmış tavuk suyu ve tavuk parçaları ile pilava dönüştürülmesi üzerinde çalışıyorum. pirinçsiz.

kadın olmanın çok zor olduğu vaziyetler: dün akşam, televizyonda görmeyeli neler oluyor acaba diyerek kumandayı elime alıp uzandım. zehrayla ihsan tepeme çıkana kadar geçen iki dakikalık zaman zarfında ajda pekkan'ın kadınların kariyer yapmaları gereği üzerine konuşmasına şahit oldum. para kazanamazsa kadının söz hakkının olmayacağı, hiçbir değerinin olmayacağı gibi şeyler çıkıyordu ağzından. diğer kadınlar da onayladılar.

torpil

nafiye teyzenin oğlu ali. benden 2-3 yaş filan küçük olması lazım. dün akşam başka bir takım akraba ile birlikte bizdeydi. çay sofrasında askerlikten bahis açılınca "benim torpilim yüksek yerden. askerlikten yırttım" dedi.
ali bir buçuk yaşındayken bir apartmanın altıncı katındaki evlerinin penceresinden aşağıya düşmüş. mucizevi şekilde kurtulmuş. ama kazada dalağı patladığı için askerlikten muafmış şimdi. "yüksek yer" dediği o yani...
bunun arkasından, divandan düşüp tam dokuz yıl bitkisel hayatta yaşadıktan sonra vefat eden başka bir çocuğun hikayesini anlattı başka birisi. çok geç olmuştu. hepimiz yattık.

bardağın dolu tarafıymış, yok efendim boş tarafıymış. sen hala kişisel gelişedur. dünyadaki bütün bardakların boş tarafları bir araya gelip gözüne girer bir gün. o zaman görürsün kimmiş dolu taraf.. fakat çok geç olabilir.
olmayabilir de.

üzmesinler hiç onu

bakıyorum bugünlerde hemen hemen bütün çocukların odası, oda takımları oluyor. oturma odasındaki şifonyerde giysilerimi koymam için bana mahsus bir çekmece ayrıldığında ilkokul dördüncü sınıfa gidiyordum. orta birde de amcam kitaplarımı koyabilmem için seyyar iki raflı bir kitaplık yapmıştı. amcam marangoz. babam da o kitaplığı pembe kağıtla kaplamıştı. ödevlerimi de birinci sınıftan orta sona kadar 40'a-50 cm ebatlarında tepsi gibi bir tahtam vardı onun üzerinde yapardım, kucağımda. bazen yere yüzüstü uzanıp yerde yapardım.
elbiselerimi annem dikerdi. dışarıda açlıktan zıbarmadan yemek yemezdik.

bu sabah annemle konuştum. kulağına ulaşan bir dedikodu yüzünden keyfi epey kaçmış. yok efendim benim için yaptığı da çeyizmiymiş, utanmadan bilmemneyi de erkek tarafına aldırmışmış..
neresinden tutsan elinde kalır. ama bu vesileyle söylemeden edemeyeceğim bir şey var. anneme ne kadar müteşekkir olsam azdır. bizi yetiştirirken her zaman aza kanaatin bereket getireceğini, dünya malının saadetle yakından uzaktan alakası olmadığını, önemli olanın iman zenginliği olduğunu öğretmeye çalıştığı için ona müteşekkirim. malesef ben öyle dünyada hiç gözü olmayan bir insan olmuş değilim şu an itibariyle. ama çok daha vahim hallerde değilsem bunda annemin rolü herkesten büyüktür. harika bir insandır o. dedikodusunu yapan insanlar onun tırnağı bile olamazlar benim gözümde. sevgili anneciğimin yumuşacık bembeyaz o güzelim ellerinden öperim. canım o benim. Allah ona bütün evlatlarından hayır ve vefa göstersin. . hakkında konuşanlara da insaf ve akıl fikir ihsan etsin.

şunu da söyleyeyim, o hasta haliyle yaz sıcağında, hiç şikayet etmeden haftalarca çarşı pazar gezmişti annem benimle, istediğim hiçbir şey eksik kalmasın diye. ben onun ayağının altına paspas olsam yeridir.

ayrıca çeyizim de prenses çeyizi gibiydi :)