31 Ocak 2011 Pazartesi

scottish shortbreads


iskoçların saymakla bitmez güzelliklerinden (ki erkeklere etek giydirmeleri kesinlikle bunlardan değil!) birisi de shortbread dedikleri kurabiyeler. tereyağı, un ve şekerden mamul bu dünyalar tatlısı lezzet malesef aşırı pahalı satılıyor. neyse ki evde yapma girişimim oldukça başarılı sonuçlandı. bir walkers değil ama. buraya tarifini yazayım unutmayayım, hem belki başkaları da dener, bir işe yaramış olurum.

250 gr tereyağını oda sıcaklığında yumuşatıp içine yarım su bardağı toz şeker katıp yoğur. 2 su bardağı un, bir çorba kaşığından az fazla mısır unu, biokadarda pirinç unu (bu iki malzeme orijinal tarifte namevcut ama bunlarsız o gevrekliği ve esmerliği evde yakalamak zor. ikisinden biri tercih edilebilir yahut hiç koymayıp un miktarı arttırılabilir), bir çay kaşığı tuz ekleyip yeniden yoğur. bu ölçüler biraz kafadan atma, tam bu şekilde yapmamış olabilirim. keşke ölçseydim. ama yapmadım. inşallah bi daha tutturabilirim allahım, çok istiyorum bunu. sonra bu sert ve dağılmaya meyilli bir hamur olacak. tepsinin dibine sıkıca bastıracaksın. üzerine çatal gibi bişeyle -ki bu pekala çatal olabilir- delikler aç. sonra kes bu hamuru gönlünce. ben yuvarlak kalıba doldurup dilim dilim kestim. 325 fahrenhayt kac santigrata tekabül ediyorsa google it, bake 45 min. fırından çıkınca sıcakken yeniden kesmekte fayda var.
şurada arkadaşlar dostlar olsa yanına bi çay demlesek ne iyi olurdu. insan yalnız olunca inan ki hiçbişeyin tadı çıkmıyor şekerim. olsun herşeyin başı sağlık. aallaah çok şükür yarabbim.

meraba günlük,

hatırlar mısın, bir zamanlar buraya en iyi erkek vokal dave gahan'dır gibi bişey yazmıştım. şimdi -radiohead'in solisti ve herşeyi- thom yorke'un daha iyi olduğuna karar verdim. benim dünyamda elbet, ve şu an için pek tabii.
gerçi manyak gibi bişey. basbaya itici. aslında sesi de aman aman güzel değil. ama allah'ı var. az gelir, az bulunur cinsten. çok da şair şarkı sözü yazıyor. uzun süre dinleyince intihara meyil yapabilesi var. ama ben intihar etmem. acele etmesem de ecele yeterince yakınım. ne uğraşıcam.

şarkı seçince buraya eklerim. istersen bakarsın. zorla değil. her şey güzellikle.

***
kendime bir amazon kindle almak istiyorum sevgili günlük. hayatımda teknolojinin yerini büyüttükçe kafamın küçüldüğünü hala anlamamışımcasına. kütüphanemde bulunan kitapların içeriklerini bile beynime kaydetmeye zahmet etmeyen ben hele binlerce kitabı cebimde taşımaya başlarsam iyiden iyiye boşkafa olup çıkarım herhalde.

27 Ocak 2011 Perşembe

gülme de göreyim

yok böyle bir şey. sitemizin mutat aylık toplantısında, çöp toplama, aidatların ödenmesi, bahçe işleri tartışılmadan önce beş dakika Atatürk ve silah arkadaşları için saygı duruşunda beklenilmiş. abi ankarada yaşamak hakikaten fıkra gibi

22 Ocak 2011 Cumartesi

diğer şeyler

kelebeklerden etkileniyordum ve henüz ikindi okunmamıştı. sülemaniye'den çıkmış, eminönü'ne inmiş, galata köprüsünü geçiyordum. güneş gölgemi boylu boyunca ayaklarıma seriyordu. elleri ceplerinde, doğrusunu söylemek gerekirse, pek bir ahenkli yürüyordu. gölgeme yaklaşan her bir gölge, bir süreliğine, tanıdığım, bildiğim birinin varlığına adadı kendini. çok yazık. kısa sürdü. çok yanıldım. defalarca. yanıldım.

19 Ocak 2011 Çarşamba

nerelere gideyim

antropoloji doktorası yapmak istiyorum. sonra da lazlar üzerine araştırmalar yaparım, şehir üniversitesi'nde hoca olurum. olabilir bunlar. ama türkiye'de zor. kanada'da bir iş var (bu aralar ankara'ya dönmemek için ne yapacağımızı şaşırdık da). o olursa mcgill'e başvurucam. burslu kabul etmezlerse al kardeşim parası neyse veriyorum diyecem, eğitimden önemli ne var? beyim de bu fikirde :P
kanada fikri iyi geldi. kafamdan istanbul hayallerini bir nebze atabildim. çünkü istanbul'a kafayı çok takarsam sonra da olmazsa çok üzülürüm. ama montreal öyle değil. olmazsa derim ki, zaten çok uzaktı, çok da soğuk oluyormuş kışları, ortalık gay kaynıyormuş, kızları da çok güzelmiş, zaten çok para da bizi bozar filan diyerek kendimi teselli ederim. ama istanbul'un tesellisi olmaz. lütfen dua ediniz. hakkımızda hayırlısı. ama ankara olmasın da :)

17 Ocak 2011 Pazartesi

sürgün ülkeden başkentler başkentine


dönsem artık fena mı olur, ha fena mı olur? düne kadar artık beni heyecanlandırabilecek pek birşey kalmadığını düşünüyordum. dün akşam osman istanbul'da bir işe başvurdu. olması uzak ihtimal, hiç ümitlenme, keşke sana söylemeseydim dedi. ama çok geç.
hem de beşiktaş'taymış. hem de beşiktaş'taymış! bak nasıl değişik bir insan olurum. yok yok aynı eskisi gibi bir ayşe olurum. lazca kursu açmışlar ona giderim.
dirilirim. kendimden bakarsın daha iyi bir insan yapasım gelir. hatta geldi gelecek.

ankara öyle mi ya? öyle değil.

12 Ocak 2011 Çarşamba

canavar yatak

hiç açmayı denemedim içini. hayret ediyorum şimdi. günümün en az üçte birini üzerinde, kıyısında köşesinde geçirdiğim bu şeyin içini bilmek istemeyişim, tüylerimi ürpertiyor. allah verdi mi, sağdan soldan veriyor.

çeşit çeşit örtülerle bezedim. yüzde yüz pamuklular, naturel uyumlular falan.. renklerin ardına gizledim onu. gizletti kendini. orada sessiz, tehlike siz miş si niz gi bi durdunuz. ah, beni uyuttunuz.

her geçen gün, bağımlılığını artırdı. salı 10 dakika daha fazla beraber olduk. çarşamba, bir on dakika daha. perşembe cuma derken.. pazarlar pazarları, çarşambalar çarşambaları kovaladı.

orada bir çocuk, her şeyden haberli, hiçbir şeyin farkında, dikili durdu.

sordu bir gün babasına: "anneciğim nerede?"

"yatak yedi anneni. böyle olacağı belliydi."