28 Aralık 2009 Pazartesi

fındıklı şekerfare

bir fındık faresi aklımı başımdan aldı.
fındık faresi kutunun içindeydi.
sonra kaçtı.
kutu da fındık faresi de bir hikayedeydi.
aklımı başımdan aldı.

27 Aralık 2009 Pazar

vın vın

cuma günü saat bir de ilk sürüş dersimi icraa ettim. ( baki kendinin öğretmesinin doğru olmadığını illa sürüş derslerini beklememi ısrarla vurguladığı için beklemiştim de ) saat bir de başlayıp üç gibi son bulan maceramız oldukça berbattı. zira öğretmen bey bana liseliymişim gibi muamele etti. "ver gazı ayşe, ver gazı" gibi cümleleri sayesinde dersin ilk yirmi dakikasından sonra ben kilitlendim. Adam önce anlamadığım için dediklerini yapmadığımı zannetti. üç kere beş kere söylediği halde debriyaja yahut frene basmadığımı görünce bu sefer korkup cama vurarak "bunu duyuyor musun hey ayşee" demeye falan başladı. maalesef ben o esnada ne konuşabiliyore ne de arabayla alakalı herhangi bir komutu yerine getirebiliyordum. arabadan inince de yarım saat kendime gelemedim. dönüp hiç suçu olmadığı halde eşimi payladım. zira insan bir öğretirdi değil mi bir şeyler? "tamam dedi öğretiriz" ama bir sorun var. ben direksiyondayken hiçbir yere bırakma imkanımız olmadığı çocuklarımızı arka koltuğa koymaya kıyabilecek miyiz?

24 Aralık 2009 Perşembe

bugün salı ki aslında :)

saat ikibuçuk oldu. aslında saatin ikibuçuk olmasında bir beis yok. her gün iki kere oluyor nasıl olsa.

günlerden perşembe oldu. çarşamba olmasını dilerdim. eğer günlerden çarşamba olsaydı, mesela pazara giderdim. pazardan kereviz alırdım.

eğer günlerden çarşamba olsaydı 'çarşambayı sel aldı' diye türkü söylerdim.
günlerden çarşamba olsaydı eğer kendimi daha az yorgun hissederdim.

ne var ki perşembe oldu. iki saat sonra oğlumu okuldan almam, beş saat sonra bir konferansta olmam gerek. ve aradaki zamanda da günlerden çarşamba olsa ancak yetiştirebileceğim bi dolu işle ilgilenmem.

ne demişti annem? 'akılsız başın cezasını ayaklar çeker.'

ne alakaysa?

22 Aralık 2009 Salı

sakin olamıyorum. halbuki olabilmeliydim. bütün planlarımı sakin olabilen bir fatmayı varsayarak hazırlamıştım. şimdi ise, sakin olamıyorum. her şey ıslanmak üzere. her şey suya düşmek..

16 Aralık 2009 Çarşamba

muharrem mah

daha az su içmem lazım. zerafeten sofradaki bardakları yarım doldurmam.. çocuğum su istediğinde kanmadan ona hatırlatmam. çoğunlukla siyah giymem, kırmızı taşımam..

bütün bunları yapacağım da ne mi olacak?

bir kere olan bir kere daha olsa yeter.

bir kere olan bir kere daha olmasa yeter..

yak

"Tamam öyleyse sen işe git, ben de evle ve çocuklarla uğraşayım" cümlesinin üzerine bir varil benzin dökülür yakılır.

15 Aralık 2009 Salı

distict 9

hayır bu uzaylılar dünyaya geleli 20 sene olmuş, birisi de gidip sormaz mı kardeş siz matematikte fizikte neler buldunuz, teknolojiniz ne alemde, o dev gibi gemi nasıl senelerce havada asılı duruyor diye? varsa yoksa silahları. olmaz olsun böyle insanlık dedirten bir film.

14 Aralık 2009 Pazartesi

gel zaman git zaman keşfettiğim-iz- basit hayat kuralları yahut hayatı basitleştiren kurallar -kolaylık babında-

1- sabahleyin uyanır uyanmaz en yakındaki ve en müsait pencerenin perdesini aç, içeri ışık girsin.
2- yapma. sabah olup da gözlerini araladığında sakın bir daha kapatma. git yüzünü yıka, olmadı abdest al. bi pencereyi aç, nefes al.
3- bazen üşen, arada bir ertele ama sakın vazgeçme.
4- arada aklına bazı arkadaşların geliyor ama daha arayamadan unutuyorsan bi zahmet eline bir kalem kağıt al, not et. sen aramasan da o seni arar ;)
5- eğer solunum yolları tahrişe müsait bir insansan çamaşır suyu türünden temizlik maddeleriyle temasını çok kısa tut, eline geçirince aman şuraya da sıkayım, şunu da ovayım diyerek kendini
kaybetme. sonra acı veriyor!
6- Bulaşık makinesi sen onu boşaltmazsan asla kendi kendine boşalmaz. Mutfakta onunla göz göze gelmemeye ne kadar çalışırsan çalış, o gerçekten içi dolu olarak orada. Çare olarak onu daha az doldurabilirsin. böylelikle boşaltırken bunalmazsın. az az koyup yıka.


7-

geri geri

bir etkinlik vesiyle İstabul'a geldim. kedi gibi koynuna girdim şehrin. hır hır hırladım. bir hafta kalabilecekken, Yusuf'un an(a)kara daki mızırdanmaları sebebiyle iki gün kalabildim. Yağmur yağıyordu. herkes sokakataydı. otelin penceresinden sultanahmetle ayasofya görünüyordu. sabaha ezanını birbirlerine söylüyorlardı bu iki güzellik. bir sürü insan bir sürü şey yapıyordu. bir ara yeniden istanbullu oldum. doğallaştım. hava alanında ayakkabılarımı çıkarıp yere silkeledim. gece on iki de ilesamda kocamın arkadaşlarıyla nargile içip bir adamı pet şişe kapağıyla nasıl öldürüleceğini öğrendim. sıkış tıkış bir otobüste sara krizi geçiren bir adama yardım ettim. lalelide yürüdüm. yeni caminin avlusunda caminin minarelerine el sallayıp onunla konuşan bir kadınla sohbet ettim. Otel lobisinde gece bir de, birilerinin müşkülünü hallederken nihad hatipoğlu hocayı bulup kucağımda bebeğimle onunla sohbete koyuldum. sonra an(a)karaya döndüm. hava eksi iki dereceydi. her taraf kırağıydı. bir sürü aynı insan vardı. evime döndüm. taşınacağımın için bütün halılarımı sildim.( nasıl iyi geldi anlatamam) bir sürü yemek yaptım. yusufun ödevleriyle uğraştım. yusufun beslenmesi için sigara börekleri sardım. bir de modernleşmeyi düşündüm. modernleşme modernleşme... benim geri dönmem lazım.

13 Aralık 2009 Pazar

sevgili fatma

gündelik hayattan öğrendiğimiz dersler gibi bir yazı yazmıştın ya hani biz de editleyecektik aklımıza birşey gelirse, tam aklıma gelmişti yazacak birşey baktım ki yazı gitmiş. niye? ne güzel birbirimizle paylaşacaktık. eğlenirken öğrenecektik??

günlük

marketten gribi hafif geçirmeye yardımcı olacak türden ilaçlar almıştık bulunsun diye. nihayet dün lazım oldu. baktım bir tanesi gündüz için birisi gece için. gece için olanı üzerinde tarif edildiği ölçüde içtim. yarım çay bardağı filan içmem gerekiyormuş. madem dünyanın en iğrenç ilacını üretiyorsunuz bari konsantre edin de bir kaşıkta kurtulalım diye düşündüm. şurubun içeriğine bakmak biraz geç de olsa aklıma geldi. %10 oranında alkol varmış. bünye alışık değil tabi, bir saat sonra sızıp kaldım. kütük gibi uyumuşum. bir daha da içmem. tövbeler olsun. ilaç olarak caizdir biliyorum da ben bir daha öyle uyumak istemiyorum :)
benimle birlikte zehra da hasta. ihsan iyileşti neyse ki beş günlük yüksek ateşin ardından. çok zayıf düştü. çok üzüldüm.
bu arada trafiğe yalnız başıma iki defa çıktım. hiç eğlenceli değil. çok tehlikeli hatalar yapılabiliyor. aval aval gitmemek lazım.
insan kendi blogunu günlük gibi kullanabilmeli arada bir de olsa, di mi canım?

10 Aralık 2009 Perşembe

buldum sevgilim buldum!

bu dünyada bize en gerekli şeyin ne olduğunu buldum.

en çok zamana ihtiyacımız var. havaya dahi suya bile o zamana erişebilmemiz için ihtiyaç duyuyoruz.

öyle mes'udum ki..

7 Aralık 2009 Pazartesi

the end of time'da neler olacak?

ben olayı çözdüm. timelordlar gallifrey'le beraber komple geri dönüp doctor'dan öclerini almaya karar veriyorlar (great time war'da hepsini yoketmiş ya savaşı bitirebilmek için o yüzden) doctor'u haklama işini becerebilecek tek kişi olan master'a şartlı olarak yeni bir hayat döngüsü verip adamı diriltiyorlar. boynunda tasma gibi birşey var trailer'da çünkü. oradan anladım. master doctor'u öldürecek. bunları da buraya yazıyorum ki sonradan ben demiştim diycem. kırismısı iple çekiyorum the end of time bölümü için. benim durumuma gülme arkadaş. gün olur devran döner. bakarsın gallifrey döner :P çözemediğim tek mevzu kaldı o da madem sen rejenere olabiliyorsun ölünce o zaman ölsen ne yazar di mi? davıd tennant'ın yerine geçecek olan matt smith denen çocuğu da hiç gözüm tutmadı ama karakter o kadar güzel ki kime oynatsan bir kaç bölüm sonra sevmeye başlarsın. gene de 26 yaşında doctor olmaz. yok 13. hadi 8 olsun. olmaz. yaa gördün mü? bir saatten sonra insanın yatması gerekiyor. işte ben de hayatımda o noktaya vardım.