28 Eylül 2012 Cuma

okul

çocuklarım bire gidiyorlar artık. hem de dünyalar iyisi, gökte ararken yerde bulunacak cinsten bir öğretmenleri var. o bir melek. çocuk işinde tam bir uzman, süper bir eğitimci. sadece öğrenciyi değil gerektiğinde çaktırmadan veliyi bile eğitebilen bir usta. esaslı bir tahsilin başı iyi bir hocadır ya onun için çok seviniyorum. her gördüğümde kadıncağızı kucaklayasım geliyor, gözlerim doluyor :)
ama ihsan yeni müfredatın ağır aksak usulünden pek muzdarip. çizgi çalışması yapmaktan bıktı. artık okuma yazma öğrenelim diyor. kitaplığındaki gözü gibi baktığı kitaplarını kendisi okumak istiyor. biran evvel bilimadamı olup evrenin sırlarını çözmesi lazımmış :P zehranın pek şikayeti yok. ödevlerinin kenarlarına çiçek resimleri yapıyor, süslüyor, eğleniyor.
tenefüste gidip seyrediyorum her gün öğlen. birinci sınıf çocukları o kadar komikler ki. şuursuzca koridorlarda koşturup birbirlerine saçma sapan şakalar yapıp kikir kikir gülüyorlar filan. vallahi ruha şifa, o kadar güzeller ki! elhamdülillah...

26 Eylül 2012 Çarşamba

sessizce söyle

"yaptığın fenalıkları unutma ve onların affı için rabbine yalvar, göz yaşı dök. kulları bu fenalıklardan haberdar etme. onları yaptıklarına şahit tutma. rabbine gönlünden sessizce söyle, sessizce yalvar. kelimat ile söyleme. bu alış verişinize yanında olan ve kiramen katibin denilen hayır ve şerden yaptığımızı yazan melekler dahi haberdar olmasın. böyle gecelerde ağla, o günah defterindeki yazıyı gözyaşınla yıka. suç ile kararan yüzünü gözyaşınla ağart.
neye ağladığını melekler dahi anlamasın."

irşad/ Muzaffer Özak (k.s.)

21 Eylül 2012 Cuma

12 Eylül 2012 Çarşamba

kötü sinyaller dönemi

1- herkesin kötü yanları göze batar en ön sırayı da eş çeker.
2- İlgi beklenir gelen ilgiyle baş edilemez
3- kendini küçük görme ve aşağılama başlar.

tüm bunlar bardağı taşıran son damlayla hayat bulur. o son damla genelde saçma sapan bir şeydir. mesela komşunuzdur. çalışan mesaili bir devlet memurudur. her vesiyleyle işi asabilen memurlardan biridir. Biz de zaten üç çocuklu şişman ev hanımıyızdır. "Ayşe Hanım müsaitmisiniz çalışııyorum malum çocuklar bugün birkaç saat sizde kalabilir mi?" "Tabii tabii", "Ayşe Hanım okul çıkışına yetişemiyeceğim çocuklar size gelebilir mi?" "Tabi Tabi", "Ayşe Hanım ben platese gidiyorum karşı komşumuzla -karşı komşunla mı? beni neden çağırmadınız ki?- Çocuklar sizde kalabilir mi? " Yutkun ayşe yutkun. "Şey benim şehir dışından misafir gelecek ama ben sizi on dakika sonra arayayım" Hakikaten gelecek. ama akşamın bir vakti. bir amca gelecek. eşimin bir arkadaşı. neyse neyse. alayım çocukları bari. ama başkasına devredilmişler. neden peki? ben bakacaktım onlara? bir de neden beni platese giderken, kuaföre giderken, çay içmelere giderken çağırmıyor ki bu kadın? (Birinci madde devreye girer) Zaten cadoloz bir menfaatçi. iyi ama menfaatçi. gerçi bir kere sütlaç getirmişti. olsun. rahat kadın bir de menfaatçi. eşim de hep geç gelsin eve dursun. dünyada mesaisi sekiz buçukta başladığı halde "bir sabah da sekiz de gidemedim şu işe, hep bir şeyler çıkarıyorsunuz sabah sabah" diye zılgıt atan kaç adam vardır. (ikinci madde devreye girer) gerçi keyfi için yapmıyor. haffta sonu da sırf ben istedim diye yorgun yorgun yürüyüşe çıktık ama. poh. çıkacaz tabii. sanki benim kolestrolüm tavan yaptı. benim için değil kendi için haftada bir yürüsün. (üçüncü madde devreye girer) işte sen hep böylesin kızım. ne kadar verilse sana daha fazlası gerekir hayatta. o kadar tatmin olmazsın. zaten bir halt becerdiğin yok. istanbuldan çıktın çıkalı adam gibi bir şey de yazamadın. zaten yazsan değeri mi var? ha bak üç aydır gönderiğin dosyaya yayınevi tenezzül edip cevap bile vermedi. keşke zamanında öğretmenliğe baş vursaydın. sınavı kazandığın halde gitmedin. neden? vıy vıy dır dır... havan batsın. bak burada kaç yere iş için müracaat ettin. yok işte. değil işin bir arkadaşın bile yok. dımdızlak yalnızsın. komşu edinmeye çalışıyorsun. millet de sana çocuklarını gönderiyor. bir iki cemiyete katıldın. her toplantıda önce nasıl diyet yapılır sohbetlerini dinleyip ardından gelen pasta böreği yiyip, ay gene yedik şunları, bari tariflerini alalım muhabbetinden sıtkın sıyrıldı. ucube. mümkün olsa da hep eşinin erkek arkadaşlarıyla takılsan. onların sohbeti daha iyi.  ya ben seneye gireyim şu sınava, öğretmen olayın be. neden bu sene olmadın? neden?  sonuç :kötü sinyaller dönemi. tedavi: dua,

10 Eylül 2012 Pazartesi

Nayır nolamaz

"HAYIR DE... neymiş hayır diyecekmişim. hayır. insanlara hayır de. peki"

evimizde bir yardımcımız var. dehşetli ev kadını. beş çocuk annesi. o evle ilgilenirken ben de kaçıp kaçıp yazılar yazacaktım. Fakat dehşet hakkaten. bir gün bana masumca şöyle dedi:" Ayşe hanım baklava yapalım mı, ev baklavasının yerini bir şeycikler tutmaz." cevizler alındı, kırıldı baklavalar yapıldı. tabi baklava kolay iş değil o gün ben de evde yardıma kaldım. tepsi tepsi baklava yaptık. bayramda annemlere çikolata yerine ev baklavası götürdüm sonra ne mi oldu: "Ayşe hanım turşu yapalım mı? bugün ev makarnası yapalım kışa giriyoruz değil mi? aa neden bugün mantı yapıp buzluğa atmıyoruz, hadi şimdi yufka yapalım kışlık, kırmızı biberler çıkmış çok güzeli közleyip hközleyip kavanozlara koyalım, reçel reçel yapalım çeşit çeşit..." daha neler neler... şimdi de tarhana yaptık. ev tarhanası, şişip şişip duruyor. iki saatte bir yumrukluyorum. ve evden çıkamıyorum bir türlü. yıllarca neden her şeyi hazır aldığımı da anlamış oldum böylelikle... bunları yapmak deli işi ya.. kimse evde bir şeycikler yapmasın. hazırını alın kızım hazırını... daha bu tarhananın bir sürü işi var hem.
"Ayşe hanım salçamızı da kendimiz yapalım mı? çok güzel olur yapalım yapalım"
iç sesini dinle kadın, ne diyecektin hayır de hayır de,
"Ha.. ha.. hayırlısı olsun"
"Hayırlısı da ne demek ayşe hanım ev salçasından hayırlısı mı var. diğerlerine ne katıyorlar belli değil. siz bibelerin bir yıkayın doğrayın ben de diğer işleri halledeyim. Ya ayşe hanım, sizin  gözünüz seyirip duruyor neden ya? hayırdır"
"Hayır ya hayırrr"