24 Nisan 2009 Cuma

mevzu ile konu arasında fark varmış. konu, mevzuyu anlatmak içinmiş. mevzu soyut olurmuş. konularla somutlaştırılarak anlatılırmış.

21 Nisan 2009 Salı

Ayşe teyze aşktan öldü

Ben küçük bir kızken evimize bir yetmiş beş boylarında, iri yarı, pardesüsünü omuzlarına atarak giyen bir Ayşe Teyze gelirdi. Dehşet bir kadındı. Çok gülerdi. Her gelişinde hediye gibi evindeki çocuklardan da bir kaç tane getirirdi. sanırım altı çocuğu vardı. beşi kız. bir sürü kız çocuk.Biz onlara hiç gitmezdik. çünkü evde babadan kalan devasa parayı tüketen bir alkolik kocası vardı. Sürekli içiyor, sürekli tevbe ediyor, sürekli yeniden içiyordu. Sızıyordu. Çalışmazdı. Çocuklarıyla ilgilenmezdi. Ayşe teyzenin yanında endamı ufak tefek olduğundan önce evladı gibi dururdu sonra da kırışıklıklar yapışmış yüzü fark edilir adam oğuldan kadının kocalığına hatta abiliğine terfi ederdi.
Ben bizim eve sık sık gelen bu kadının bir kere kocasından dert yandığını görmedim. Gamsız mıydı ? biraz. ama bunun dışında fevkaalade aşıktı. İnsan kocasına daha doğrusu böyle çizgide bir kocaya nasıl aşık olur bilmem. Dört beş yaşlarında olmama rağmen kadının aşkını anlıyordum. benim tathlil ettiğim gerçeği bile görmekten acizdi çünkü.. adamın içkiye her tövbe edişinde sanki bu karar muciizeymiş bir daha elini içkiye süremezmiş gibi anlatıyordu bize. halbuki annem de ben de bunun on, on beş, en fazla bir ay gideceğini biliyorduk. Annem bir şey söylemezdi, gülümserdi, başka konulara geçmeye çalışırdı. Lakin kadın ciddiye alınmak ister, bu müjdeyi gerçekten paylaşmak ister, yorulana kadar anlatmak anlamak anlatmak isterdi.
erkenden öldü. ben ilkokula başlamamıştım henüz. ona kimse inanmadığı için mi nedir, kızdı ölüverdi sanki. İşin tuhaf yanı kocası onun vefatından sonra içkiye ettiği tövbeyi bozmadı. güzel bir yaşlılık geçirdi evlatlarıyla. Çocukların hepsi de acayip vefalı çıktılar haklarını vermek lazım. Ayşe teyze iyiydi be. ona fatiha okusak ne şeker olur di mi?

14 Nisan 2009 Salı

Kazığa Geçmek

Karnım burnumdayken Kızılaydaki sahaflardan birinde İvo Andriç'in Drina Köprüsünü bulmuştum. Sahaf anasının gözüydü. Hamile bir kadını kazıklamaktan hiç endişe duymadı. Ben de bu işlerden anlamayan, hamileyken yapacak işi olmadığından kitap alan, şapşal görüntümü üzerimden silkelemedim. üşendim. aman bir de bununla mı uğraşacaktım yani. epey para aldı benden. helal olsun.

Kitap zaten merak ettiğim bir kitaptı. Ben sevdim. okumadan da seveceğimi adım gibi biliyordum. şimdi de sizinle kitaptan öğrendiğim bir bilgiyi paylaşmak istiyorum.

Bir isyan esnasında isyankarın teki ele geçiriliyor - her isyanda bu olur, asıl isyankar bulunmasa da bu isyankardır deyip birini sallandırmak gerekir- neyse adam kazığa geçiriliyor. ben yıllarca insanların bu işlem başlatıldığı esnada öldüğünü zannediyordum. kitaptan öğrendim ki olay hiç de öyle değilmiş. Maharet kazık varacağı son noktaya gelene dek kişinin canlı tutulmasıymış. İç organlara zarar vermeden ustalarınca- bunlar da nedense her devirde çingeneler oluyor- geçiriliyormuş kazık. Kişi bu halde üç hatta dört saat bile yaşıyormuş. Aklıma Braveheart geldi hemen. Mel Gibson'un yüzü. demek ki orada da aynı usul geçerliydi. Ben de filmin cakasından zannediyordum. Lan ne kadar bilmediğimiz şey var ha.

8 Nisan 2009 Çarşamba

kafam güzel

"normal sınırlarda kranial MRG tetkiki "bugünü, sadece migren hastası olduğumu öğrendiğim için sevinçle dolduğum gün olarak buraya işaretliyorum. nasıl çıkmışım ama? tümörsüz mümörsüz cillop gibi :))

7 Nisan 2009 Salı

tenha

acaba evlenince mi dininin yarısını tamamlamış oluyor, onu sürdürdüğünde mi?
sürdürmek nasıl bir şey? sürüklemek gibi mi? sürmek gibi mi?
kirke ne demişti?

çok fazla cümle duydum. hepsi aklımda değil malesef. şu anda hiç duymadığım yahut duyup da unuttuğum bir cümleye ihtiyacım var. gözlerimin dolmasına ve kalbime batan şeyin batışına mani olabilecek..

"bir ihtiyar kadın düşünüyorum. açık renk kıyafetler giyinmiş. başındaki kocaman hasır şapkasının altında güneşten gizlenip yol yol açtığı toprakta su akıtarak sebzelerini ve çiçek tarhlarını sulayan. o ihtiyar kadına bakan herkesin tek bir nota gibi sürüp gittiğine emin olmalarını düşlüyorum hayatının. ihtiyar kadının bunun böyle olmadığını ima bile etmediğini düşünüyorum. kırışmış ellerini ıslak toprağa daldırışını tırnaklarının arası simsiyah toprakla dolu olarak geri çıkarışını görür gibi oluyorum.

kadın evin duvarındaki çeşmede ellerini yıkayıp hemen yanıbaşındaki fırçayla da tırnaklarını fırçalayıp içeri girsin. bir cam fincana çay doldurup evin önündeki koltuğa otursun. tek bir nota sürüp gidermiş gibi. 'la' notası..

baksın etrafına, kalabalık olsun. baksın içine, tenha."

6 Nisan 2009 Pazartesi

seyr et

9.4.2009/mehtap tv/günışığı

ekmek teknesi ne güzeldi yahu

ekmek teknesi pazartesileri yayınlanıyordu. biz pazartesiyi aslında hiç sevmiyorduk. ama akşam ekmek teknesini seyredeceğimiz için pazartesileri aslında hiç sevmediğimizi filan unutuyorduk. osmanın da benim de ailemiz uzaktaydı. ekmek teknesini seyredince evimize gitmişiz gibi oluyorduk galiba. bana öyle oluyordu. osman da epey memnun görünüyordu. kirliyle cengize bayılıyordu özellikle. ben hepsine bayılıyordum. ekmek teknesini yaratan rabbime şükredip duruyordum.
bu akşam trt6'da sanıyorum ilk bölümüne rastladım. heredot cevdet nuh tufanını anlatıyordu. "hepsi suyun altında kalmışlar, çoluk çocuk kadın erkek hostes mostes..." :)))
çok özlemişim, gözlerim doldu. yeniden seyredeyim bari bir yerlerden bulup.

bu arada mr hala korkunç bişey. ama gözünü kapalı tutarsan daha az mezara benziyor.

2 Nisan 2009 Perşembe

uzaklardaydın oracıkta öbür kıtada

ben aslında her şeyin başı sağlık değildir, hiç değildir bu gün bunu yazmak istiyorum. bugün biraz da dikiş dikmek geçen hafta biçtiğim eteği bitirip giymek istiyorum. o cemal süreya şiirlerinden en çok aklımda kalanı kuşlar toplanmışlar göçüyorlar olmuş. ama az önce baktım eş değeriyle yanyana'yı da ve iki kalp arasında en kısa yol'u da baya kazınmış buldum zihnime.
evet her şeyin sonu bile olabilir sağlık. bir açıdan bakarsan. bir açıdan bakarsan eksik görürsün, başka açılardan da bakarsan daha iyi olur.
şimdi daha iyiyim. nasıl oluyor bunlar. biraz daha vaktim varsa isterim ki bir işe yarasın. Allah'ım bir işe yarayayım lütfen ben.
biz ann arbor diye bir şehre gidecekmişiz. kışı uzun ve ağır geçen nehir kenarında bol sincaplı. bugün bize kevser geldi. balkonda çay içtik. zehra pembe kalemini balkondan aşağıya attı. sonunda bahar yeniden geldi. nisanın en güzel yeri istanbul.
iki çay söylemiştik biri açık
keşke yalnız bunun için sevseydim seni