8 Nisan 2010 Perşembe

veda

bugün okula ders vermeye gittiğimde müdür yardımcısı "size haber vermeyi unuttuk, sinemaya gideceğiz" dedi. Sonra da unutkanlığını telefi etmek için tatlı tatlı "siz de gelin" diye şakıdı.Livanelinin vedasını seyrettik. ne ağladım, ne ağladım. Ben ağlayıca yanımdaki diğer bayan öğretmenler de ağlamaya başladı. Hepimizde birer mendil. Film güzel değildi aslında. Acıklı da değildi. kesin yaşlanıyorum. Bir de hayal meyal ülkesizliğin ne demek olduğunu biliyorum. Fakültede bir hocamız tarihi şimdiden okumayın alınan riski yaşanan trajediyi göremezsiniz demişti. Mesela Mustafa Kemal kurtuluş savaşını kaybetseydi biz tarihte onu bir isyankar olarak işleyecektik diye de eklemişti. başarısız bir isyan girişiminde bulunan bir sürü kişinin ölmesine sepeb veren hain. Bence Atatürk filmlerini çekerken bu nokta çok atlıyorlar. savaşı kazanacağından yüzde yüz emin adamlar etrafta dolaşıyor. o risk o delilik ve korku yok. Bu filmde ise Atatürkün özel hayatı işlenmiş. her zamanki feride latife polemiği. latifeyi pek cadı göstermişler. Feride ise olduğu gibi tam aşık. bir de annesi var. o göçmen lehçesiyle ışıldıyor. Mustafa kemal ve annesi daha doğrusu anne ve oğul ilişkisi. Kim ne der bilemem. ben kurtuluş savaşıyla alakalı çekilen her filmi çekilmeden seven biriyim. sadece içinde daha çok kurtuluş savaşı olmasını isterdim. daha çok özel hayat değil.
(Not atatürkün yaverinin onun ölümüyle dayanamayıp kalbine kurşun sıktığını öğrenince o duyguyla ilgili film çekmek istemiştim. livaneli önce davranmış. kim önce davranmıyor ki)