29 Nisan 2013 Pazartesi

Domates çekirdeklerim kuruyup tohum oldular. Onları toprağa ektim.

26 Nisan 2013 Cuma

geeks of the house

çocuklarımı iyi birer insan olarak yetiştirmeye çalışıyorum. hemen hemen her anne gibi. ama iyi bir insan olmakla doğrudan alakası olmayan bazı şeyleri de onlarda görmek istiyorum. bu tarafı tamamen keyfi alana giriyor.
bu yazıda, ihsandaki stars wars sevme cevherini nasıl açığa çıkarttığımı anlatacağım sizlere. öncelikle bu motivasyonumu, osmanın bilim kurgunun hiç bir türünden hazzetmemesi neticesinde içine düştüğüm yalnızlığa borçlu olduğumu belirtmek isterim.
bebekliğinden beri ihsan üzerinde bu amaca yönelik olarak çevirdiğim dolaplar sırasıyla ışıklı kalemi ışın kılıcı olarak tanıtmak, kapişonlu montumu giydirip may the force be with you şeklinde kendisine hitapta bulunmak, en rahat çoraplarını darth vader desenli seçerek onları tercih etmesine yardımcı olmak, bir takım star wars maketleri alıp en hayran olduğu insan olan avni dedesiyle birlikte yapmalarını sağlamak v.s.. şeklinde sıralanabilir.
fakat bu yaşına kadar içerik olarak pek uygun bulmadığım için filmleri seyrettirmedim. bir süre önce babasıyla kitapçıda gezerken star wars legolu kitap görüp yapışmış. osman geçenlerde alıp getirdi. legolarla oynarken artık filmi seyredebilir miyim lütfen anne please please diyerek kendisi ricada bulundurlar.
filmi açtım (the phantom menace; zira orijinal seriden başlarsak bağlantıyı kuramayabilirdi şu genç yaşında), her sahnede şimdi sıkıldım kapat diyecek diye diken üstünde bekliyorum. baktım ki pür dikkat izliyor. arada bir kapatayım sıkıldıysan filan diye yokladım. tık yok. biter bitmez ikincisini istedi. ama onu ya biraz sansürliycez ya da 3-5 sene daha beklememiz lazım.
velhasıl gün benim günümdür, artık iki kişiyiz!
peki ayşe hanım neden zehra değil de ihsan? diye soranlarınız olabilir. efendim, zehra bir şeyi sever ya da sevmez, ben onu kolay kolay yönlendiremem. çok şükür hali hazırda zevklerimizin kesişim kümesi oldukça geniş zaten. dolayısıyla onunla hususi olarak uğraşmadım. fakat filmi o da sıkılmadan seyretti. en çok da queen amidala'yı beğendi tabi ki. ama saçlarını komik komik yapmışlar.

25 Nisan 2013 Perşembe

link

bu linkte (umarım bu linkli doğru bir şekilde yapıştırmışımdır) 15 bin delikanlı, çanakkalede, - spor falan bakanlığının projesiyle- dedeleri gibi sabah namazı kılıyor. namazdan önce de yemek yiyorlar. çanakkale erlerinin 1914 yedikleri yemeklerin aynısını....
bahçede domates yetiştirmeye karar verdim. az önce, organik olduğu iddia edilen bir domatesin çekirdeklerini peçeteye koydum. kuruyunca toprağa ekip gelişmeleri buradan sizlerle paylaşacağım.

22 Nisan 2013 Pazartesi

fâsıla

buralar malum çok sıcak. son günlerde 36 dereceden gidiyoruz. ayrıca nem bu nemdir nem bu nemdir nem bu nemdir nem bu nem. saatte rahat bir bardak suyu terle kaybediyorumdur. ilk günlerde 28 derecede bile boğulur gibi oluyordum şimdi iyi kötü nefes alabiliyorum. klima uzun süre açık durunca gıcık yapıyor. vantilatör desen sırtıma sırtıma estikçe tutuluyorum. gene en iyisi yelpaze. ama o da işte el yorulması gibi şeyler..
yalnız arada öyle bir tatlı serin rüzgar çıkıyor ki, hastayken anneniz elini alnınıza koyup ateşinize bakar da hastalığın yarısı uçup gider ya ona benzetebilirim mesela.
başucunda merhametin nöbet beklediği hastadan hastalık bile korkar gider. sen mi yaman "o el" mi yaman derler adama. onun için sıcak mıcak... vız yani.
gene ben büyük konuşmayayım da bunun temmuzu var ağustosu var tıstıstıs :p

bu yazımda sembolik bir şekil yapmaya çalıştım. ayrıca dinlemekte olduğum yutüp videosunu eklemeye karar verdim şu anda. alakasını kurarsın ya da kurmazsın ona da ben karışamam. senin kendi hayatın sonuçta. tercihlerin olmasa ödüllerin veya cezaların da olmaz bebeyim.

gidersen sevgilim yaaşaayamam!

hastasıyım kuzey ışıklarının

 doctor who'nun dediği gibi "lots of planets have north" ama bizimkisi bir başka! 
eski türkler günaha "yazuk" derlermiş.
var mı daha kıyak bir kelime bulabilecek

20 Nisan 2013 Cumartesi

fena halde fena hal

hani uykunun pis yerinde uyanırsın da tam da uyanamazsın manyak gibi bişey olursun üzülemezsin sevinemezsin öldün mü kaldın mı ne oldun belli değildir. işte ondan. mütemadiyen.

18 Nisan 2013 Perşembe

he shot me down: bang bang!

Nancy teyze çok güzel söylüyor şarkıyı. Babasının sesine aşinaydım da kendisininkini ilk kill bill'de duymuştum. Vurulmuştum.

Ondan sonra ne zaman vurulsam çığlıklar koparan sesler değil, sakin sakin "bebeğim beni vurdu" diyen o ses döndü durdu içimde. Kötü bişey değil bu ama belki iyi de değildir.

Oradaki "bebeğim" kısmı çok ilgimi çekiyor. Yani öyle ki bir yabancı vuramaz zaten seni. Tabancalar, keskin nişancılar konumuz olmadığına göre başkasının "bang bang" leri sinek vızıltısı gibi gelirken, "my baby shot me down" .


17 Nisan 2013 Çarşamba

bir ingiliz bir alman.. bir laz.

dün gece bir alman, iki ingiliz ve iki avusturyalıyla aynı sofradaydım. ingilizlerden biri aslında macar'dı, biraz da romanyalıydı. pakistan'da doğmuş. ailesi de zaten şimdi yeni zelanda'da yaşıyormuş. ingilizliği bununla sınırlı olunca son derece şeker bir richard haline gelmiş bir amcamız. osman ona küçük kafalı richard diyor. gerçekten cüssesine göre ufak bir kafası var. ama hayatını kitap yapsa bestseller olur ilk de ben alıp okurum öyle de güzel bir adam.
alman biraz türktü biraz da mısırlıydı, arapça biliyordu. genellikle arap ülkelerinde yaşamış enteresan bir tip. süper bir tarih ve siyaset bilgisi. böyle bir arabic lawrance havası var. zaten tip de benziyor. gizli servisle filan da alakası var galiba. merkel'in danışmanıymış. sonlara doğru iyice kafayı bulup dili çözüldü ama malesef aksanı da kaydı. en heyecanlı yerinde almanca filmin dublajının kesilmesi gibi bişey.
ev sahibi olan avusturyalılardan bir tanesi çek'ti. manilaya gelmemiz şerefine kadeh kaldırdılar, limonata kadehimle karşılık verdim. o andaki kendime yabancılık hissini, ne oluya lan duygusunu tarif edemiycem.
yemek 9da bitti 12ye kadar ev sahibemiz yohanna'nın tatlıyı "pişirip" sofraya getirmesini bekledik. kadın her mutfağa gittiğinde tatlı gelecek diye beklerken yeni bir şarap şişesiyle geliyordu. bu arada yohanna'nın kocası bernt beyle avusturya'da yaşayan türklerin durumu ve milliyetçilik gibi mevzulara girdik. dedim ki biz onları türkiye'de bile pek hoş karşılamıyoruz sizin milliyetçiler de kendince haksız sayılmaz berntciğim. ama tabi olan olmuş, adamları kovmak çare değil, entegre etmeye bakacaksınız artık. bizde de oluyor bunlar. o kadar şeyapma yani dedim.
çay yok sigara yok o masada o tatlıyı ne bekledik arkadaş. ne bekledik...gele gele kakaolu sıcak kek geldi. yedik de kalktık çok şükür. eve geldik saat bir. çocuklar uyumuş.

12 Nisan 2013 Cuma

Maslow'un hiyerarji piramidi var, üstelik hümanist yaklaşım sonucu oluşmuş bir piramid bu, pirimidin sonuna gelenler kendini gerçekleştirmiş oluyor. en altta fizyolojik, sonra güvenlik sonra sevgi sonra saygı ardından entelektüel doyumunun gerçekleşmesi gerekiyor. ve tüm bunları halleden adam kendini gerçekleştiriyor. örnek olarak da Atatürk'ü falan vermişler. halbuki damat feridi vermeliydiler. Atatürk önce fizyolojik ihtiyaçlarını sonra paçasının güvenliğini sağlayarak mı piramidi devirmiş anlamadım. piramid ellilerin amerikan rüyası gibi, ev araba bahçe falan filan, sonra sıkıntıdan başka devletleri kurcalamak geliyor olmasın sırada. bir de bulanabilmiş en insancıl yaklaşımın bu olması insanı öldürüyor. diğer koca koca kuramlar insanı hayvanla bir tutup felselerini ortaya koymuş. gözünü sevdiğimin dini, (islam bile demiyom) şu bilimden kurtar bizi

6 Nisan 2013 Cumartesi

bügün dersanedeki hoca, tostla ayranı aynı anda bitirebilen tek milletin Türkler olduğunu söyledi. bu bir matematiksel zekaymış. sonunda matematiğin neresinde iyi olduğumu anladım

4 Nisan 2013 Perşembe

-çok mutluyum çok
-sallama
-hayır hiç sallanmıyorum
-salak