19 Haziran 2008 Perşembe

gülnuş valde camii, oğlum, ben ve turuncu kabus

gülnuş valde camii var bizim burda. üsküdar merkezde. yeni camii de deniyor ona. daha sokaktan dış avluya girer girmez, dört mevsim, başka bir gezegene gitmiş gibi olurum. hemen önündeki caddeden geçen arabaların motor ve korna sesleri, insanların bet bağırışları, o telaş o kargaşa çoook uzaklarda kalıverir daha kapıdan adımımı içeri atar atmaz. demin de dediğim gibi dört mevsim ayrı güzelliği olur oranın. avlusunda saatlerce oturmuşluğum vardır. bir özelliği de mihrimah sultan camii'ne göre gelen giden insanın çok az olmasıdır. halbuki iki cami arasındaki mesafe yürüyerek üç dakika sürmez. ama öyledir. daha güzel olan biraz daha saklanmış mıdır yine, nedir?

tam karşısındaki sokak çaycısında yaklaşık on senedir gülnuş valde'nin türbesine bakarak çay içiyorum. o da bir başka güzeldir. türbenin demir kafesleri uzaktan sırça sarayları andırır bana. camiye bitişik ahşap ev kollarını camın önüne koyup sokağı seyreden güzel bir kadın gibi sarkar caddeye avlunun duvarlarından. gülnuş valde'yi biraz da içselleştiririm. kıt tarih bilgimle hiç tanımadığım valide sultanlardan ayrı olarak onu severim. böyle kalbimde hissederim sevgisini. çünkü kendisi üçüncü ahmet'in annesidir. üçüncü ahmet'se ilk beş padişahım sıralamasında ikinci sıradaki yerini ilelebet muhafaza edecektir.

bu dağınık yazıyı niye yazdığıma gelince, orada başımıza (ahmet'le benim) gelen bir adamla ilgili iki olay beni nihayet sinirlendirmeyi başardı. olaylar sırasıyla şöyle:
akşam ezanı okunurken caminin avlusundaydık. ahmetçiğim namaz kılmak istediğini söyledi. elimde belki de binlerce alışveriş torbası vardı. ama yine de bunu reddetmem demek ileride namaz kılmamak için bahaneler bulması ihtimaline göz yummak zorunda kalmam demek olacağı için elimdeki poşetler ben ve ahmet caminin yan kapısına vardık. cemaat namaza devam ederken oğlumun ayakkabılarını çıkarıp içeri yolladım. ben seni burada bekliyorum dedim. biraz sonra kapının meşinini aralayarak içeri baktım. ilk hissettiğim şey cemaate ayak uydurmaya çalışan kah zıplayıp kah secdeye giden oğlumun ibadetiyle mütehassis oluşumdu. hemen ardından cemaat namazda olduğu halde niye namazda olmadığı ve neden içeride caminin duvarına dayanmış bir dizi havada bir dizi yere eğilmiş oturur durumda olduğu, delik çorabı neden bu kadar kirli ve neden turuncu kıyafetler giyiyor soruları bir araştırma konusu olan adam ağa gibi oturduğu yerden kalkıp en arkada, tek başına, cemaatle namaz kılan yavrumu belinden kavradığı gibi havaya kaldırıp onu dışarı çıkarma girişiminde bulundu. ahmet ayaklarını çırpmak ama hiç ses çıkarmamak suretiyle adamın elinden kurtulup namaza devam etmeye çalıştı. adam bu sefer daha sert bir kuvvet uygulayarak yeniden çocuğu belinden yakalayıp havaya kaldırdı. (belinden yakalıyor çünkü her seferinde yakalanan kişi secdede oluyor) ben torbaları yere attım. aklımda bunun başına neden geldiğini soracak olursa ne cevap vereceğimin çaresizliğiyle adamın kolunu sertçe tutup oğlumu bırakmasını sağladım. ahmet'e hadi git namazını bitir de gel dedikten sonra adama da karışmamasını söyledim yeniden sertçe. ama adam manyaktı sanırım. beni ve dediklerimi anlamıyor gibiydi. yeniden çocuğun başına gidiyordu ki bu sefer biraz daha yüksek tondan ve biraz daha sert konuşmak zorunda kaldım. nihayet çok uzamasına gerek kalmadı da cemaat selam verdi. namazını bitirdiğini düşünen oğlum geldi, ben dişlerimi sıka sıka camiden ayrıldım.

ikinci olay: dündü. akşam ezanı yeni okunmuştu. gülnuş valde camii'ne gittik ahmet'le. ondan önce uzun bir sahil yürüyüşü yapmış biraz da yorulmuştuk. ahmet için taze bir abdest aldık şadırvandan. bedava :) sonra içeri girdik, ikimizin de çok sevdiği üzere üst kata çıktık, ben yeni namaza durmuş ve cemaat olmuş iki kişinin üçüncü kişisi olarak cemaate katıldım. ahmet de her zaman yaptığı gibi tesbih avı isimli cami oyununu oynamaya başladı. derken namazlar bitti felan dışarı çıkmak üzere ayakkabılarımızı dolaplardan aıyorduk ki o turuncu kıyafetli bıyıklı tuhaf adam yanıbaşımda bitti. şöyle dedi:
-yukarda siz mi namaz kılıyordunuz?
-evet dedim. ama başka kimse kalmadı galiba yukarda.
-biliyorum dedi. siz namaz kılarken ben geldim baktım.
-hö? diyemedim. öyle der gibi baktım.
-ben dedi, yukarı çıkıp bir şey var mı diye kontrol ettim. ben, burda çalışıyorum.
-ne çalışıyosunuz? dedim.
gayet kendinden emin ve hafiften arkaya doğru gerinerek
-şimdi bomba oluyor bir şey bırakıyorlar ben burda...
derken adama adım adım yaklaştım ve elimi yakasındaki karta attım. aynı zamanda da
-siz güvenlikçi misiniz? dedim
-yok, dedi. güvenlik dışarda. ben temizliğe bakıyorum. burayı ben temizliyorum.
-he anladım. siz bombaları temizliyorsunuz, dedim
-evet dedi.
ben camiden çıktım, ayakkabılarımı giydim sokağa çıktım, dolmuşa bindim, eve geldim, yemek yedim, misafir kabul ettim, uyudum, uyandım, çamaşır astım, arkadaşlarımla konuştum ama hala daha kızgınlığım geçmedi. bu yazıyı yazarken bir dahaki gidişimde bu adam hakkında camii'nin imamıyla konuşmaya karar verdim. içime biraz su serpildi.

3 yorum:

jora silverstone dedi ki...

gerizekalı bir turuncu adam.

gazoz kapağı dedi ki...

şu aralar misafirlerim var o yüzden göz ucuyla bakıp kaçıyorum sitemize ama buna yorum yapmadan duramadım. Her şeyden önce, Ahmet'imin secdeye deyen o güzel ellerinden öperim, onu Rabbim muhafaz etsin. sonra da Fatmacım, şu şikayet mevzuunu geçiktirmemeni senden rica ediyorum. hatta burada yapabileceğim bir şey olur mu diye düşünüyorum, mesela bir dilekçe yazsak, sen bana mail atsan ben de diyanet işlerine bıraksam yahut drek maile gönderiliyorsa sen göndersen. oraya annesini babasını örnek alarak değil, meraktan giren bir çocuk da olabilirdi. ve bir daha da girmek istemeyebilirdi. devlete verilen her dilkeçe muhakkak işleme giriyor, hiç bir şey olmasda bile adama hakkında bir dilekçe verdiğimizi söylememiz adama kafi gelecektir.bu tür işlerde , "ah adamın işinden etmeyelim" edebiyatını asla savunmamak lazım geldiğine inanıyorum.

gazoz kapağı dedi ki...

fatmacığım, diyanet işlerine değil müftülüğe edilirmiş o şikayet- baki aydınlattı da, evin bilgi ışığı- bence hemen şikayet et elini korkak alıştırma