1 Haziran 2008 Pazar

şerefe

bugün ingilizce kursundaki kızlarla dışarıda çay içtik. herkes hayatını sağa sola çekiştirdi, kustu, süsledi, renklerini gösterdi. Kızlar hiç gıcırdamayalım. manyak güzel bir hayat yaşıyoruz. diğerleriyle dıştan aynı ama içerden nasıl da killerle topraklarla ovula ovula yıkanmış bir yaşamımız var. yaşamımızda, bir şey beceremeyişimizde, kendimizden memnun olmayışımızda, kocalarımızdan beklentilerimizde, ettiğimiz küfürlerde, çok sıkı bir derinlik var. inanın. bir kere birbirimizi sevme şeklimiz nasıl da bu dünya şartlarına göre" saçma". kimin böyle bir saçması var. Alev alatlı belki hatırlarsınız gittiğimiz ropda şey demişti. afrikalı çocuklar çukulata istemez, çünkü tadını bilmiyorlar. etraf çukulata tatmamışlarla dolu. halbuki biz boğazımız yansa da - zaten yandığı için- ne güzel de yiyoruz. oh be, şerefe

2 yorum:

vedide yalınayak dedi ki...

evet bunu ben de düşünüyorum ayşe. son günlerde nihayet insanların farklı farklı olduklarını görebiliyorum. hiç umulmayan güzelliklerini, beklenmedik asaletlerini, zaaflarını, sadece kendilerine ait zayıflıklarını, ayıplarını.

serzenişim, senin tabirinle gıcırdamam, potansiyellere göre bir orantıyla gelen mutsuzluktur ama umutsuzluk değildir.

şöyle diyeyim, açık ve anlaşılır olsun: hassstayım kendime! :)

gazoz kapağı dedi ki...

"potansiyellere göre bir orantıyla gelen mutsuzluk" valla bundan daha iyi tarif duymadım. o yüzden hüzün sanırım adı kasvet değil. Öyle fokurdayarak sağa sola mikrop saçan bir şey değil.
"potansiyellere göre bir orantıyla gelen mutsuzluk" çok iyi bir tarif bu. çok teşekkür ederim. bundan sonra senin bir ismin de "adını sen koy" olsun:)