8 Ekim 2010 Cuma

göç

dün gece tiyatroya gittim. bir sürü öğrencinin ve ankaranın cilalı bir kesiminin arasında yerimi aldım. oyun güzeldi. akşam kızılaya doğru yağmurda yürüdüm. barlarıyla meşhur bir iki sokaktan geçtim. taksimin piyongodan para kazanan kuzenlerine benzyordu sokaklar.metroda ankara için geç vakit olmasına rağmen yine aykırı biir tip yoktu. burada fıçısı delik birileri var muhakkak ama ben onları bulamıyorum. neyse. ankarayla yıldızımız barışıyor gibi. en son istanbula gittiğimde - ramazanda iki günlüğüne ağrı kesici niyetine gitmiştik- şehir bana fena kazık attı. on yedimde işte benim toprağım dedim şehir son karşılaşmamızda bana sırtını döndü. bakiye burası benim onca yıl yalşadığım yer değil deyip ağlamıştım. sokaklarda, insanlarda bana ait olmayan çizgiler vardı. ankarada gurbetteydim istanbul ayıp etti, o da gurbet tadı çaldı ağzıma. neyseki ahmet ağaya rastladık da ferahladım. ahmet ağayı göynükte akşemsettin hazretlerinin dibinde tanımıştık. telefonu yok, adresi yok, velilerin kapısının dibinde uyur uyanır bir güzel. eve çağırırsın gelmez, yemek yedirmek iistersin bazen tamam der bazen izin yok. hacı bayram velide karşılaşıp aşure götürmüşlüğüm vardır. bursa da bizi özleyip dua ettiği için afyon yolundan çıkıp gece iki gibi sapıp emir sultanda buluşmamız vardır. özleyince çağırıyor güzel, biz de bir hisse uyup gidiyoruz. işte istanbulda da onu beşiktaşta yahya efendide görmek, teselli etti. bana dediki hiç konuşmadan gurbet gurbet deme, sanki yaratılmış bir sıla varda...bir tesellim daha var. ama onu yazamam.
yine de bir yeri kendime yurt edinmem lazım. ben öyled koca gönüllü adamlardan değilim.ankaraya barış çubukları uzattım bu sebeple. o kadar da fena bir yer değil. temiz bir cildi var. mesela eski ankara, ankara kalesinin etrafı. deli gibi kokuyor. kokla da çıldır. sonra tacettin dergahı var. ayrı bahis. sonra araki bulasın arvası hazretlerinin türbesi. tam bir saklanmaç. zübeyde ablam var bir de. az görüyorum ama teramicin gibi. kendince bir meryem. bana rüyamda onunla tanışacağım müjdesi verilmişti. neyse, birden bire fark ettim ki ben burayı sevmeye başladım. döneceğime inancım hala var ama buradan ayrılırken özleyeceğim şeyler olacak. acayip şeyler işte. dün tiyatrodan çıkarken anladım bunu. yağmur yağıyordu ve herkes tek tipti

4 yorum:

jora silverstone dedi ki...

ankaradan ayrılırken özleyeceğin şeylerden birisi herkesin tek tip olması mı? sahiden ankaralılaşmaya başladın galiba!
yıllarca istanbul'da yaşamadıktan sonra zaman zaman beni de biraz boğduğu oldu. ama istanbul sevgilim. gündüz kudursa geceyi bekler uyurken öperim. bir yolunu buluruz biz onunla. diliyorum ki bütün ömrüm başka başka yerlerde de geçse inşallah istanbulda öleyim.

ama buradan ankaraya dönme fikri içimi sıkıyor. hiç am ahiçbir şeyini özlemedim. daha da çok soğudum uzak kaldıkça. washington'da bi kaç sene daha geçirme durumu olabilir belki kesin dönüş yapmadan. ankaraya dönmekten o bile daha çekici geliyor..

gene de senin adına sevindim. yaşadığın yerle barışmak iyi bişey olsa gerek.

vedide yalınayak dedi ki...

ya n'oluyo ya! biri ankara'yı sever. biri washington'da geçecek bir kaç sene ihtimalinden söz eder.

ağaç oldum burda.

gazoz kapağı dedi ki...

kızım barışmak lazım. benim bu şehirden bir ders almam gerekiyor. kibirli kibirli ben buraya fazlayım cümlesini taşıyorum çaktıradan. tek tip olmasını da açıkcası bir yönden seviyorum. nasıl desem, tek tipler çok çabuk birbirlerine tutunuyor. bireyselliği kutsayan biri için bunu fark etmek acayip bir şey. ha istanbula dönmek için kim dua etmaz ayrıca o ayrı mevzuu. bu arada burası eminim oradan da iyidir. yine de benim burada almam gereken bir ders var. barışacağız yolu yok.
ayrıca o kalma ihtimaliniz keşke gerçek olsa. yani acı ama ankarada bir hayat devamı yerine bir kaç senede başka bir memleket çok daha heyecan verici. valla adınıza sevindim.
fatmacım gördüğün gibi yaşlanıyorum. yaş insana neleri sevdiriyor değil mi?

vedide yalınayak dedi ki...

biz buna 30 yaş sendromu diyoruz güzelim. yaşlanmak değil :)

ayrıca ankara'yı sevdiğimi bilirsiniz. o tek tiplik içinde çok güzel düşünebilirim ben. hayatımla ilgili çok mühim kararların bir kısmını ora aldım, manevi değeri de var. nasıl desem, böyle butik mankenleriyle dolu oyuncak bir şehirde yalnız başıma geziyormuşum gibi hissederim orada. ha canlılar da var tabii. ama takdir edersiniz ki istanbul kadar kalabalık değil.

hem ben oraya hep misafir geldim. en uzun bir ay kaldım. o da ayrı bişey.