22 Ocak 2012 Pazar

bir gün, bir gün, bir kadın.

mustafa gitti. hicaz illerinde kendisi. ama öyle bi his, sanki o gitmedi ya da ben de gittim de farkında değilim yahut bedenim burda kaldı. garip.

bugün çok sevdiğim biri bana baktı, baktı. "sana kung fu panda gerek," dedi. "senin ilacın kung fu panda!"

koltukta oturmakla yatmak arası bir duruş sergiliyordum ve gözlerim de eminim ölü bir balıktan daha cansız bakıyordu. konuşmaya çalıştım, "bu benim iyi halim" dedim, "üzülme sen bana" dedim, "sarhoş gibiyim ben" dedim, "bi uyuşturucu almışım gibi ama olan biteni takip edebiliyorum." dedim. "kung fu panda'yı seyret bugün." dedi. "bir mi dedim?" çok sert bi ifadeyle baktı bana. ama kızmadı konuşurken. "evet bir." dedi. çok kibar biri.

eve yaklaşınca annemi aradım," yorgunum ben evde de çok işim var" dedim. "ahmet aşağı insin, evde senin için yapabileceğim bişey yoksa?" dedim. annem "tamam" dedi. ahmet aşağı indi. 100 adım kadar yürüyüp evimizin olduğu apartmanın kapısına vardık, ben anahtarı çıkartmaya çalıştım çantamdan. yapamadım, çıkaramadım anahtarı. anahtarla ilgili hatırladığım son şey, evden çıktıktan sonra dışarıdan kapıyı onunla kilitlediğimdi. ben yine annemi aradım sonra, telefonda annemlerin kapı zili çaldı, az önce de apartmana sucunun girdiğini görmüştüm. "sucu geldi anne size" dedim. annem, "efendim?" dedi. "sucu geldi size, kapıyı aç. ahmet'i de yukarı yolluyorum, bizim yedek anahtarı ver, olur mu?" dedim. "ben anahtarımı bulamıyorum." dedim. annem "tamam" dedi.

ahmet'in getirdiği anahtarla apartmanın kapısını açtık, merdivenleri çıktık. bizim merdivenlerde sensörlü lambalar var. ama lambanın sensörünün bizi görmesi o kata adım attığımızda gerçekleşiyor. bu yüzden merdivenlerin yarısını hep karanlıkta çıkıyoruz.

bizim kata geldiğimizde elimde annemlerde duran yedek anahtarımız vardı. kapının üstünde de kocamın hediyesi kırmızı kalpten elektronik fotoğraf gösterici ve oğlumun hediyesi bileğime dar gelen boncuklu bileklikle beraber anahtarlarım. bu akşam eve girmek için anahtarı anahtar deliğine sokmak zorunda olmayışım mutlu olunacak bir şey olabilir belki de.

evde ahmet'le ikimiz değişik şeyler yaptık. saatler geçti. ahmet, "bana horoz masalını anlatacak mısın bu gece?" dedi. ben de "hayır, üç gündür sürekli aynı masalı anlatıyorum, uyuyakalıp dinlemiyosan bu benimle ilgili bi problem değil, hele dün sonuna kadar anlattım." dedim. o, "uyuduğumu nasıl fark etmedin ki?" dedi. "anlatmıycam." dedim. sonra odasına çıktık. ona üç tane masal uydurdum. üçü de üç cümleyi geçmeyen masallardı. sonra o da bana bir masal anlattı. şöyleydi, "bi adamla bi kadın varmış, sonra evlenmişler. masal bitmiş."

ahaha

ben aşağı indim gene. internetten indirmeden seyredebileceğim bir kung fu panda aramaya koyuldum. bu arada nasıl olduysa james joyse hakkında ufak bir de araştırma yaptım. mustafa burada olsaydı katiyen öyle kalitesiz görüntülerle bir şey izlememe izin vermezdi. bana seyrettirdiği şeyler full hd olmayınca özür dileyen biri o. evet, görüntü kalitesi gerçekten berbattı. üstelik bu aksiyonlu bir çizgi film olunca, galiba filmin yarısını görememiş olabilirim.

ama duyabildim. bir yerlerinde şöyle bir cümle: "ustana güven. tıpkı onun da ustasına güvendiği gibi."

şimdi sigara içiyorum. ve size anlatmadığım, arkadaşımın evinden beraber çıktığım arkadaşımla yolda ve bir çay iki sigara eşliğinde çınaraltı'nda konuştuklarımızı düşünüyorum. bir de, ustama güveniyorum.

bitti, bu kadar.


not: gönderimi etiketlemek istediğimde 200 karakter gibi bir kısıtlamayla karşılaştım. şunlar etiketlerim: 


ben mi dedim? kim dedi?, beyaz bisiklet, bi dakka bişey diycem, biz salağa salak deriz, bunu ben, böyledir, fevkaladenin fevki, her şeyin bişeyi var, işte öyle, kerat cetveli, kendi çapım, nerede o eski mandallar, peynirle yürüyen laf gemisi, rapor, sevgilim ben şimdi, tümümü gizle, yamuğun iç açıları, yangın olur biz yangına gideriz, yapılmışı var, çocuk şarkıları, şöyledir

2 yorum:

jora silverstone dedi ki...

kimle çay içiyorsun çınaraltında? vücudumdaki kanın deveranında hissedilebilir bir değişiklik oldu o kısmı okurken.
ben de joycela ilgili bir film seyrettim geçenlerde. kendisini epey beğenirim genelde. ama filmden sonra bi soğudum böyle. karısına ettiği eziyeti görünce. şairlikte sıyırmış. düşman başına.
mustafanın yolculuğu mübarek olsun, Allah kavuştursun.
ben artık istanbuldayım. başkalarıyla çay içmene gerek yok sevgilim :)
öncelikle bu yazı çok güzeldi.

gazoz kapağı dedi ki...

mustafaaaa MUSTAFAAAA, hanımına değil sana sesleniyorum. bak dua et bana, duydun mu hey... sana ne zaman internet ortamından ulaşmaya çalışsam netice vermiyor. şimdi sevdiğin güzel hanımın aracılığıyla sesleniyorum. hişttt. heyy..