21 Şubat 2011 Pazartesi

men cale nale

cumartesi günü uyandım. uyandığımda saat 9 olmamıştı. gittim yüzümü yıkadım. sonra telefonum çaldı. açıp susturdum çalmasını. kardeşim konuştu. dedi ki "annem hastalandı. onu hasteneye götüreceğim. sen de gelir misin? saat onda emlakçıyla randevumuz var, geri dönmem lazım." "tabii, dedim. hemen hazırlanıyorum."

hemen hazırlandım. hazırlanırken hiçbir şey düşünmedim. sanki bir yere hazırlayıp koyduğum bir acil durum stratejim var. normal şartlarda gardrobun kapağını açıp melül melül kıyafetlere bakındığım halde, nasıl giyindiğimi anlayamadım. aynaya baktığımda farkettim ancak neler giydiğimi. sakin, ama çabuktum.

annem sık sık hastalandığı için, bu hem çok alışıldık bir şey oluyor hem de her seferinde korku dozu biraz daha artıyor. çünkü her seferinde kurtulunamayacak kadar ağır bir hastalığın altından kalkıyor. bir radde sonrası, bizi çok üzecekmiş gibi hissediyorum. dolayısıyla bir sonraki hastalık belki bir radde sonrasıdır düşüncesiyle, çok korkuyorum.

ama bu alışkanlık, acil hastaneye götürülmesi gereken bir anne varken evde, emlakçıyla olan randevuyu unutturmuyor. unutulmaması bir tarafa, her türlü işleyiş ona göre kolaylaştırılabiliyor. yani demeye çalışıyorum ki, şu annemin başına gelen rahatsızlığın onda biri sıradan bir insanın başına gelecek olsa, bütün sülale hastaneye toplanır, herkes her bir şeyini bırakır. bizde öyle olmuyor.

annemi merdivenlerden aşağı indirebilmemiz 25 dakikamızı aldı. sadece kardeşim ve ben vardık. muhtemelen evdeki diğer kişiler, benim evimde de olduğu gibi uyuyorlardı. onları uyandırmak aklımıza gelmedi. sessizce çıkıp gittik.

merdivenler bitip apartmanın kapısı göründüğünde saat 9:30 olmuştu. kardeşime dedim ki, "sen gelme. ben kendim götürürüm. emlakçıya geç kalmayın."

kardeşim evlenecek. emlakçıyla randevuları bu yüzden var. bir ev tutuyorlar.

o da "yalnız başına olman sorun olmaz mı? emin misin?" gibi sorularına gerekli cevapları aldıktan sonra bunu makul buldu.

annemle taksiye bindik. hastanenin ismini söyledim ve ekledim: "mümkün olduğunca çabuk!" diye. telaşlı değildim. endişeliydim ama telaşlı değildim. acil durum listesinde yazan yapılması gerekenleri yapıyor gibiydim.

annem nefes alamıyordu. nefes alıp verirken ağzının içinden düdük sesi gibi bir ses geliyordu. elleri, yüzü, aşırı derecede şişmişti. ara sıra kendinden geçiyordu.

sakince yanında oturdum takside. daha fazla nefes alabilmesi için onu kapıya yanaştırdım, pencereyi de epey açtım. alnını, ellerini sevdim yol boyunca. "az kaldı, biraz sonra hastanede olacağız" dedim ara sıra, sakin sakin.

gözüme çarpan ve garip olan tek şey taksi şöförüydü. arabayı gerçekten iyi kullanıyordu ve parasını ödeyen bir müşteri taşıyor gibi değildi, diğerlerine kıyasla. bir eşini, dostunu hastaneye götürüyor gibiydi.

yolda ablamla konuşup hastanede bizi bekleyen doktorun ismi, annemde gözlemlediğim durumlarla ilgili bilgi alış verişi yaptık. söylememe gerek yok. sakindik ikimiz de.

taksiciye parayı verdim, o paranın üstünü hazırlarken hızla inip bir tekerlekli sandalye kaptım, annemi sandalyeye oturttum, para üstünü aldım, teşekkür ettim, annemi acile taşıdım.

hepsi ama hepsi, önceden planlanmış ve defalarca pratiği yapılmış gibi. hiç bir tökezleme yaşamadan.

doktor geldi, üç serum deliği açtılar koluna. 4 tüp kan aldılar ayrıca. kalp atışları, tansiyon, nefes sayısı...

çekilebileceğim kadar kenara çekildim ki işlerini kolay yapsınlar, fazla uzağa gitmedim ki annem orada olduğumu bilebilsin. ara sıra alnını sevdim yine, yanaklarını... "daha iyi görünüyorsun şimdi" dedim.

Allah beni yalancı çıkarmadı. çok kısa bir zaman sonra gerçekten daha iyi görünmeye başladı. tansiyonu 22.5 olduğu halde.

annem hala hastanede. kardeşim o evi tuttu. ben de oturmuş blog yazıyorum.

iyi mi?

3 yorum:

jora silverstone dedi ki...

çok üzüntüyle okudum. Allah acil şifalar versin. şimdi nasıl oldu Safiye teyzem?
iyi olmuş buraya yazdığın. anlatınca rahatlıyor bazen insan. inşallah öyle tesir etmiştir.

vedide yalınayak dedi ki...

bugün, yani salı günü itibariyle aldığım ilk telefon annemin sağlık durumunun iyiye gittiği, dün yaşadığımız korkuların menşeinin artık varolmama durumunda olduğu nevinden güzel haberlerle ilgiliydi. elhamdülillah.

tabi hastanede daha. ne zaman çıkar, bilemiyorum. ateşi çıkıyor iki de bir. doktor gözetiminde alınması gereken ilaçlar alıyor damarından. falan.

evet, galiba öyle bir tesir oldu. hakkını helal et, belirsiz aralıklarla çok üzüyorum seni hep, hayatım boyunca.

gazoz kapağı dedi ki...

içim acıdı,zihnime dikenler battı, çok seviyorum valideni. oğlunun mevlüdünü o düzenlemişti hani inşallah evladının evladlarının mevlütlerine de onun eli değer. öyle kocaman bir hayatı olur. hediyenide aldım pek makbule geçti. valideni öp benim için. mis mis