15 Ocak 2010 Cuma

yeni dünya

hayat çok değişti.

eskiden ısınmak için soba yakardık. şimdi kazara soba yanan bir evin olduğu sokaktan geçsek, kokusundan hangi ev olduğunu bulabiliriz.

annelerimiz bıkmadan usanmadan her gün 3-4 çeşit yemek yapardı. biz yemek yaptığımızda 'teşekkür' alıyoruz, büyük bir kıyak yapmışızcasına. en çok yemek yapılan evde bile sıkışılan anlarda bir kaç tuş kadar yakın olan yemekçi dostlardan yardım isteniyor ve bu hiç garipsenmiyor.

çalı süpürgeleriyle her gün ev süpürülür, silinir, toz alınırdı. zaten çalı süpürgesi tozun yerini değiştirdiğinden yerleri silmek, mobilyaların tozunu almak kaydıyla tozla bir yakalamaca oynanır, temizlik ancak öyle sağlanırdı.şimdi su filtreli ve elektrikli süpürgelerimiz var. tozu arasak da bulamıyoruz.

eskiden pazar sineması diye bir şey vardı. popcorn westwernleri de şarlo'nun filmlerini de pür dikkat izlerdik. şimdi televizyondaki filmlere yüz vermiyoruz. amerikada yayınlandığı gün internete düşen ertesi gün gönüllü çevirmenlerce altyazısı yüklenen diziler takip ediyoruz.

eskiden telefon edebilmek için en az yedi defa bir deliğe parmağımızı sokar tıırt tııırt diye çevirirdik. şimdi bir iki yazının üstüne parmağımızla dokunmak yeterli oluyor.

eskiden mektup yazardık. gerçekten.

eskiden var ya, çeşitli şekillerde işleri yaver gitmiş herhangi biri 'yazar' payesi alabilir bu payeyle hayatının sükse kısmını idame ettirebilirdi. yazanlar yayınevlerinde sigara tüttürürken yazmaz görünüp yazabilmek isteyenler onları ziyarete gelirdi. çıkan dergilerden birinde isminin baş harfleri görünse sen 'başka' biri olurdun artık. ya da öyle sanardın. hatta yazabilen tek kesimin o ismi yazılanlar olduğu bile sanılırdı.
fotokopi fanzin vardı bir de. o başka bir alemdi. bu da başka bir alem şimdi.

geçenlerde eski bir arkadaşım 'ben fotokopi fanzin severim' dedi. geri kafalı herif :) 'artık fanzin internet oldu' dedim. bana hak verdi. açık görüşlü herifmiş.

eskiden benim babam sanat sanat ayakkabı yapardı. onun sanatıyla ödüller de almış ağabeyi  bir gün ona şöyle demiş: 'nerede yapıyor olursan ol, işini iyi yaparsan seni bulur, takdir ederler.' bu cümle şimdiki zamanda sanıyorum daha kıymetli. herkes eteğindeki taşı ortaya döktü. yazmak da yayınlamak da kolaylaşmış gibi görünse de bana sorarsanız -ki ne gerek var aslında- sadece yayınlamak kolaylaştı. bunca yazılan şey varken ve bu denli geniş ve yüksek hızlı bağlantılar, artık bağlantılarını kullanıp 'ben yazıyorum' demek bir hayli zor. aralarından sıyrılabilmek, ortaya 'yeni' bir 'şey' koyabilmek.
bu yüzden edebiyat dünyamız artık 'dahi'lerle ruhlanacak. ve ben bunun iyi bir şey olduğunu düşünüyorum.

elimden geldiğince blogumuzu eski haline çevirdim. elim değmişken biraz renklendirdim. fakat ne yaptıysam yazar isimlerimize bir renk veremedim. onları görünür kılamadım. metinden ayıramadım.

dünya değişti. amerika ve avrupadaki  her on kişiden biriyle en az, aynı tarz kahve içiyorum. medine'de satılan çayı demliyorum mutfağımda.

kendim çalıyorum, kendim dinliyorum.

2 yorum:

jora silverstone dedi ki...

sayfanin yeni renkleri cok guzel olmus. ben sadece siyahini biraz koyu buldum. gözüm alışacaktır sanıyorum ona da.
internet aleminde çok çok çok güzel yazan, adı sanı meçhul insanlar biliyorum. sana katılıyorum, edebiyatımızın çıtasını kaçınılmaz olarak yükseltecektir.

vedide yalınayak dedi ki...

onları bize öğret.