3 Aralık 2007 Pazartesi

traveled the world and seven seas

Hala korsanlar varmış denizlerde. İki teknenin arasına ağ gerip pusuda bekliyorlarmış. Gemi ağa takılınca ağı tutan tekneler kendiliğinden geminin iki yanına yanaşmış oluyormuş. Sonra böyle ucu kancalı uzun halatları oluyormuş bunların, sallayıp gemiye saplıyorlarmış kancayı. İplere tırmanarak güverteye çıkıyorlarmış sessiz sessiz. Ellerinde kamaları filan oluyormuş, paraları alıp gidiyorlarmış genelde. Bazıları da filikaları çalmaya geliyormuş. Tanesi beşbin dolardan iki filika iyi para ediyormuş. Yakalanınca da birbirlerini hiç ele vermiyorlarmış. Kendi aralarında kuralları varmış (the code!).
Zekeriya kaptan anlattı bunları. İtalya'da hamsi bulunduğunu da söyledi. Ama iyi olmuyormuş oraların hamsisi. Zekeriya kaptan babamın İsmail amcasının oğlu. Et yemez hiç, evine telefon bağlatmaz. Karısı onu terkettiğinden beri yalnız yaşıyor. Oniki yaşında ölen oğlunun mezarına gidip geliyor tek başına sık sık. Bir de babamın dağ başında yaptığı inşaatına yardım ediyor. Çok becerikli bir adam aslında, ama bu hafta sonu bir duvarı eğri ördüğü için babam ona kızdı. Birşey olmaz, sıvayla düzeltiriz, pizza kulesi de eğri ben gördüm dedi. Sahiden görmüş. Belki de bütün dünyayı görmüştür. Kaptan olunca...

Hiç yorum yok: