laz etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
laz etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

22 Nisan 2013 Pazartesi

fâsıla

buralar malum çok sıcak. son günlerde 36 dereceden gidiyoruz. ayrıca nem bu nemdir nem bu nemdir nem bu nemdir nem bu nem. saatte rahat bir bardak suyu terle kaybediyorumdur. ilk günlerde 28 derecede bile boğulur gibi oluyordum şimdi iyi kötü nefes alabiliyorum. klima uzun süre açık durunca gıcık yapıyor. vantilatör desen sırtıma sırtıma estikçe tutuluyorum. gene en iyisi yelpaze. ama o da işte el yorulması gibi şeyler..
yalnız arada öyle bir tatlı serin rüzgar çıkıyor ki, hastayken anneniz elini alnınıza koyup ateşinize bakar da hastalığın yarısı uçup gider ya ona benzetebilirim mesela.
başucunda merhametin nöbet beklediği hastadan hastalık bile korkar gider. sen mi yaman "o el" mi yaman derler adama. onun için sıcak mıcak... vız yani.
gene ben büyük konuşmayayım da bunun temmuzu var ağustosu var tıstıstıs :p

bu yazımda sembolik bir şekil yapmaya çalıştım. ayrıca dinlemekte olduğum yutüp videosunu eklemeye karar verdim şu anda. alakasını kurarsın ya da kurmazsın ona da ben karışamam. senin kendi hayatın sonuçta. tercihlerin olmasa ödüllerin veya cezaların da olmaz bebeyim.

gidersen sevgilim yaaşaayamam!

8 Ağustos 2012 Çarşamba

karadeniz

en güzel deniz henüz girilmemiş olan değildir. henüz girilmiş olandır. tuzu derinizde, kokusu genzinizde olandır, kıyısında yorgun yorgun oturup dalgalarını dinlediğinizdir, üzerine güneşi batırıp eve döndüğünüzdür. en güzel deniz karadenizdir. henüz girdim, oradan biliyorum.

19 Mayıs 2011 Perşembe

babaneşi tolipe

gözlerim -giderek daha çok- babanemin gözlerine benziyor. deli gibi yağmur yağıyor. pencereden seyrediyoruz, ben ve babanemin gözleri.

1 Şubat 2011 Salı

başlık şart değil, isteğe bağlı, başlıksız da yazı olabilir, başlık koyacaz diye ekrana bi saat boş boş bakmaya gerek yok

vallahi ömrümden yedin thom yorke. bi nebze yaşam enerjim kalmıştı onu da sen tükettin. umut sarıkaya az bile demiş. bir iki horon dinledim de kendime geldim. neyse ki laz bir insanım. oh be beynime kan yürüdü. işim var gücüm var yahu. anayım ben ana! bugün aile müessesesi kuru bisküviyle dönmüyor. bi sebze çorbası çok önemli.

19 Ocak 2011 Çarşamba

nerelere gideyim

antropoloji doktorası yapmak istiyorum. sonra da lazlar üzerine araştırmalar yaparım, şehir üniversitesi'nde hoca olurum. olabilir bunlar. ama türkiye'de zor. kanada'da bir iş var (bu aralar ankara'ya dönmemek için ne yapacağımızı şaşırdık da). o olursa mcgill'e başvurucam. burslu kabul etmezlerse al kardeşim parası neyse veriyorum diyecem, eğitimden önemli ne var? beyim de bu fikirde :P
kanada fikri iyi geldi. kafamdan istanbul hayallerini bir nebze atabildim. çünkü istanbul'a kafayı çok takarsam sonra da olmazsa çok üzülürüm. ama montreal öyle değil. olmazsa derim ki, zaten çok uzaktı, çok da soğuk oluyormuş kışları, ortalık gay kaynıyormuş, kızları da çok güzelmiş, zaten çok para da bizi bozar filan diyerek kendimi teselli ederim. ama istanbul'un tesellisi olmaz. lütfen dua ediniz. hakkımızda hayırlısı. ama ankara olmasın da :)

20 Eylül 2009 Pazar

kelebekler de benden etkileniyor.

3 Temmuz 2008 Perşembe

bir insanlık mucizesi olarak "laz"

laz toplumunda insanların alışılagelmemiş şeyler yapması son derece normal karşılanır. herkesin yaptığını yapmayan insan, yadırganmaz, adeta övülür. -ya oriya hiç yürunur mi? denir, hayranlıkla gülümsenir. doğal olarak bu ortamda büyüyen bireyin beynindeki orijinal fikir geliştirme (or-ge) dairesi işlevselliğini ömür boyu sürdürür.normal olan, herkesin kafasına göre kendine norm bulmasıdır. delilerimizle aynı sofrada oturur, aynı denizde viya yaparız, onların anlattığı hikayeleri de trtde konuşan profların anlattıkları kadar önemseriz.
hiçbir şeyin kalıcı bir düzeni yoktur. düzen vardır ama sık sık değişir. ve bütünün düzeni yerine parçaların kendi içinde farklı düzenleri vardır. ve bütün o düzenlerin birbirleriyle olan bağlarını sorunsuz şekilde kurabilme yetisini zamanla edinen beyinlerimiz de bu halleriyle alelade beyinlere fark atar. hain fark atar hem de :)
evlerimizin biri doğuya bakar biri kuzeye, bahçeye gül dikeriz, yanına soğan ekeriz. yemek yaparken aklımıza ne gelirse onu koyarız. dünyanın en özgür, en mutlu insanları lazlardır. canımız ister arabadan inip yolun kenarında horon teperiz. sevdaluk ederiz. unutur, gene ederiz. aferum aferum..

3 Aralık 2007 Pazartesi

traveled the world and seven seas

Hala korsanlar varmış denizlerde. İki teknenin arasına ağ gerip pusuda bekliyorlarmış. Gemi ağa takılınca ağı tutan tekneler kendiliğinden geminin iki yanına yanaşmış oluyormuş. Sonra böyle ucu kancalı uzun halatları oluyormuş bunların, sallayıp gemiye saplıyorlarmış kancayı. İplere tırmanarak güverteye çıkıyorlarmış sessiz sessiz. Ellerinde kamaları filan oluyormuş, paraları alıp gidiyorlarmış genelde. Bazıları da filikaları çalmaya geliyormuş. Tanesi beşbin dolardan iki filika iyi para ediyormuş. Yakalanınca da birbirlerini hiç ele vermiyorlarmış. Kendi aralarında kuralları varmış (the code!).
Zekeriya kaptan anlattı bunları. İtalya'da hamsi bulunduğunu da söyledi. Ama iyi olmuyormuş oraların hamsisi. Zekeriya kaptan babamın İsmail amcasının oğlu. Et yemez hiç, evine telefon bağlatmaz. Karısı onu terkettiğinden beri yalnız yaşıyor. Oniki yaşında ölen oğlunun mezarına gidip geliyor tek başına sık sık. Bir de babamın dağ başında yaptığı inşaatına yardım ediyor. Çok becerikli bir adam aslında, ama bu hafta sonu bir duvarı eğri ördüğü için babam ona kızdı. Birşey olmaz, sıvayla düzeltiriz, pizza kulesi de eğri ben gördüm dedi. Sahiden görmüş. Belki de bütün dünyayı görmüştür. Kaptan olunca...